Biz insanlar bir tuhafız vesselam. Daha çok, daha çok üretim diye diye sınırsız sorumsuz enerji üretip ve dahi ozon tabakasını delik deşik edip sonra da ilk büyük yağmurda; “ Abiii, sanki gök delindi, öyle bi yağıyo yani!” diye de şikayetleniriz.
Biz tuhaf insanların tabiriyle göğün delindiği bir ikindi vakti Sırçınar müdavimleri sıkış tepiş kahvenin içine dolmuşlar hararetli hararetli bir şeyler tartışıyorlar. Bakalım ne üzerine tartışıyorlar diyor ve sizler için kulağımı uzatıyorum. Sizler için diyorum zira kendi şahsıma kimsenin fısıltısına kulak misafiri olmam(!) Lakin siz okurlarıma canım feda uzatıyorum boynumu, artık günahı boynunuza…
“ Sesini değil sözünü yükseltmeli insan çünkü gök gürültüsü değil, yağmurlardır ağaçları yaşatan..” diye bildiğiniz felsefe yapıyor yine Cenap Hoca.
Felsefeye oldum olası soğuk olan Hacı yanındaki Dümenci’nin kulağına eğilip fısıltıyla; “yine şeytanca laflar etmeye başladı, rahmet Allahtan, gök gürültüsü Allahtan sen ne diline dolarsın be adam..”
Hacı’nın çırtlak fısıltısı Cenap Hoca’nın kulağına kadar gelmiş olmalı ki; “ Hacı Hacı, şeytan ve şeytanlık sen ve oy verdiğin çamur suratlılara has işlerdir bilesin.”
Doğru söylersin Cenap Hoca diye söze giriyor Hoşaf Sami; “Tanrı insanı yaratırken meleklere dönüp, ‘işte bunu ben yarattım, sizler de buna biat edeceksiniz’ buyurmuş. Lakin şeytanın aklına yatmamış bu durum ve itiraz etmiş. “ Bu yarattığın” demiş beni öyle taklit ediyor ki bazen ben bile kimliğimden şüphe eder oluyorum. Hele hele Anadolu coğrafyasında kendilerine “Ak” diyen tilkiler var ki şeytanlıkta beni fersah fersah geçmekteler.
IŞİD’i yaratıp, silah, insan ve para ile besleyip sonra da uluslar arası kurumları, BM’yi ve de neredeyse bütün dünyayı kayıtsız kalmakla suçlayıp, “terör için oksijen kaynağı oluyorsunuz” demek hangi şeytanın aklına gelir ki.
Yine HSYK seçimleri kapıda iken hakim ve savcılara rüşvet zammı vermek mesela, ne menem bir şeytanlıktır.
Ya, Kürt hareketi ile çatışmayı sınır ötesine taşımak şeytanlığına ne demeli “
Kasap Hüseyin masaya ilişmiş laf dinlemekte olan Şiktan’a çıkışarak; “ Şiktan boğazımız kurudu misafir gibi oturmuş orada laf dinleyeceğine çayları tez elden tazele bakalım, haydi durma çabuk, çabuk. “ deyip ocağa gönderdikten sonra masaya dönerek;” Bu yüzü çamurlular, bu kirli vicdanlılar, “Başı açık” ibaresi yerine yüzü açık ibaresi getirerek okul çocuklarına kadar uzattılar kirli ellerini. “
Hoşaf Sami; “ yarın öbür gün bu kez de yüzü açık ibaresini değiştirip “ gözü açık diyerek
peçeyi de yapıştırıverirler görürsünüz bak”
Kasap Hüseyin; “ Olur mu olur. Hem gözü açık lafzı kendi tilkiliklerine de denk düşer. Devlet malı deniz deyip deveyi hamuduyla götürürken, bir kez bile “ yapmadık, çalmadık” diyemeyen onun yerine mahremime girdiler, dinlediler, ayıp ettiler gibisinden çevir kazı yanmasın edebiyatıyla zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmak tilkiliği ancak bunlara özgüdür.”
Şiktan taze çayları servis ederken söze karışmadan edemedi; “ Arkadaş rahmetli nenem boşa dememiş ‘ tilki vaaz veriyorsa kazlarına dikkat et’ diye. Kış geliyor köydekilere söyliyeyim de kazları kavurma edip tenekeye bassınlar yoksa bu ak tilkiler bizim kazları da götürecek..
Cenap Hoca dumanı tüten demli çayından uzun bir yudum alıp; “ bizim vaaz dinlemeye niyetimiz yok Şiktan. Ne tilkiden ne de efendilerinden.. Tez elden muhalefet güçleri bir araya gelip direniş ağlarını kurmaya, dayanışma örnekleri oluşturmak üzere tartışmaya başladılar bile. Bir araya gelip birbirlerini dinlemeleri, anlamaları, hoşgörü ile birbirlerine yaklaşmaları geçmişte birbirleri için olumsuz söylemleri bir kenara bıraktıkları , özeleştiri verdiklerinin bir işareti değil de nedir. Bence bahane arayıp yan çizenlerde bu özeleştiriye katılmalı ve direniş cephesini güçlendirmelidirler. Ancak böyle bir birliktelik bozabilir yalancının, hırsızın ezberini. Ancak bu dayanışma yağmuru ortaya çıkarabilir onların boyalı, maskelenmiş katil yüzlerini. Ölüm bir soytarı için ne ise kral içinde odur. Ancak böyle kurulan barikatlar durdurabilir kral ve soytarılarını, yandaşlarını. “
Gök sanki Cenap Hoca’yı doğrularmış gibi birden açılıverdi ve güneşin ince sıcak ışığı Sırçınar vitraylarından ren ahenk doldu kahvenin içine. Bu görülmemiş cümbüş herkesi coşturdu ve hep birlikte zulmün kapılarına yürür gibi yürüdüler güneşe doğru….
Kemal Ulusaler BirGün 30 Eylül 2014