Hayatı sürdürmenin önemli yollarından birisi, DEĞİŞİKLİK kavramıyla anlatılan durumlarla barışık
olmak, yeni yaşantılara uyum sağlamaktır. Değişikliklere ve farklı yaşantılara uyum, bir süreç işidir
ve belli çabayı gerektirir. İnsanoğlu kaç yaşında olursa olsun, hayat boyu öğrenme potansiyeli olan
bir canlıdır. Bu potansiyelini amaca uygun kullanırsa, hayatın sürekliliğinde kaliteli olana ulaşma
adına yenilikleri öğrenebilir. Öğrenme faaliyetleriyle yapılanların, belirlenen amaçlara ulaşması ve
planlanan şekilde yürümesi, öğrenen kişinin sürecin tüm aşamalarında görev ve sorumluluk almasını
gerekli kılar.
Öğrenme amaçlı faaliyetlere katılmak için kişi istekli olmalı, faaliyetin sonunda ulaşılacak olana
ihtiyaç duymalı ve merak etmeli. Merak; insanı motive eder, araştırmaya yönlendirir. Araştırma,
öğrenme amaçlı çabaların başlangıcıdır. Araştırmayla birlikte, keşfetmeye başlar insan. Keşfettiği
şeyleri anlamaya, anlamaya başladıklarını, yaşantılarla buluşturarak anlamlandırmaya çabalar.
Mevcut bilgileriyle yeni buluşlarını birleştirir. Yeni durumları keşfeder. Bulgularını anlamlandırdıkça,
kendini güçlü hisseder. Hayatına yeni sevinçler katar. Bu sevinç öğrenme isteği yaratır, yeni
arayışlara sevk eder. Her yeni bilgi sevinçleri, mutlulukları artırır. Olaylar ve durumlar karşısında
çaresiz olmadığına inanır. MUTLULUK diye adlandırılan yaşanmışlığa ulaşır.
Kişinin bildikleri ile bilmek istedikleri arasındaki fark, bir yönüyle yeni öğrenileceklerin tespit
edilmesidir. Bu tespitler, kişinin mevcut potansiyelinin tanınmasını sağlar, hangi konularda eğitim
ihtiyacı olduğuna dair fikirler verir. Eğitimcilerin “hazır bulunuşluk” ya da “öğrenme eşiği” olarak
adlandırdıkları yeni öğrenmelere başlangıç düzeyinin tespitine yarar. Bu tespitlerle ulaşılanlar,
öğrenilecek konulara, öğrenecek insanda merak uyandırır. Bilinenlerle bilinmek istenenler
arasındaki fark arttıkça, insanın merakı da o kadar artar.
Merak insanı yeni arayışlara, hal çareleri bulmaya yönlendirir. Merak edilenlere yönelik çabalar ve
arayışlar, farklı ortamlarda, farklı mekanizmaları denemeyi gerekli kılar. Bu denemeler insanı bir
yönüyle mevcut olana meydan okumaya, enerjik kılan yanıyla da iz sürmeye teşvik eder. Yeni olana
ilgiyi artırır. Merak eden insan, yeni olanı daha da yeni olanı arar. Bu arayışa ve ilgiye neden olan ise,
sıradan olandan ayrı tutulanı aramak için içten gelen bir arzu, istek olarak düşünülebilir.
Sıradan olanlardan farklı olanı arayışın nasıl bir amaca hizmet ettiği düşünülmeli, hissedilen
heyecanın yön gösterdiği ihtiyacın ne olduğu anlaşılmaya çalışılmalı. Bu çalışmalarda istenen düzeye
ulaşmak için; çocukların hayata gözlerini açtıkları andan itibaren, yetişkinlerin çocuk yetiştirme
anlayışlarıyla ilgili tüm çabaları, tutum ve tavırları insanı bu arayışa yönlendiren özellikleri dikkate
alınarak belirlenmeli.
Eğitim sisteminin temel amacı, insanın yaratıcılığı dikkate alınarak belirlenmeli. Eğitim kurumları bu
dinamik anlayışla kurulmalı. Kurumların müfredatları ve işleyişlerine dair tüm düzenlemeler, insanın
bu merakını giderecek araştırmalar yapabilmelerine imkân sağlayacak şekilde olmalı. Eğitim
kurumlarının yönetici kadrolarıyla eğiticilerinin en temel görevi, kişinin araştırma ve keşifler yoluyla
öğrenme faaliyetlerine katılımlarını sağlamak olmalı. Öğretmenler, öğrenen organizasyonun bir
elemanı gibi davranmalı. Öğrenen organizasyonun her aşamasında eğitimin bireysel olduğu dikkate
alınmalı. Çocukların ilgilerini çekecek etkinliklerle istekli olmaları sağlanmalı. İhtiyaçların
giderilmesine yarayacak etkinlikler düzenlenmelidir.
İnsanoğlunu keşfetmeye, yenilikler bulmaya motive eden, MERAK olarak adlandırdığımız insani
duruşun en önemli ENGELİ ise, KORKUDUR. Korkunun pek çok nedeni vardır. Ancak korkuya
neden olan etkenlerden en önemlisi aile, yakın çevre ya da eğitim kurumlarındaki etken kişilerin
kişisel farklılıkları görmezden gelmeleridir. Çocuğu olur olmaz zamanlarda; arkadaş, kardeş,
akraba gibi akranlarıyla kıyaslamaları, "arkadaşının matematik ders notu yüksek, sen
çalışmıyorsun…”, "bak kardeşine, nasıl uslu oturuyor. Sen çok yaramazsın… " gibi… alışıldık
ifadeler içeren cümlelerin kolaylıkla kullanılmasıdır. Sıradan gibi görünen bu ifadeler aslında
çocuğu baskılayıp korkuya iten, kişisel başarı ve becerilerinin ortaya çıkmasını engelleyen
nedenlerin en önemlisidir.
Korku; kişinin eleştirilme, onaylanmama, yalnız bırakılma, zarara uğrama, alay edilme gibi
durumlardan herhangi biriyle yüz yüze kalacağı duygusunun yaşanmasıdır. Korkular; bireyi
güçsüzleştirir, köleleştirir, özgüven sorunu yaratır, sosyal uyumsuzluklara neden olur, bireyde var
olan yeteneklerin keşfini ve gelişimini engeller.
Korku; merakın ve öğrenmenin önündeki en büyük engellerdendir. Kaotik, yani bilinmez durumların
yaratılması ve yeni durumlara karşı ilgisizliktir. İlgisizlik ise, araştırmaya ve öğrenmeye karşı
isteksizliktir.
Eğitim kurumlarının tüm etkinlikleri; insana saygıyı ve güveni esas alacak şekilde, her insanın bir
değer olduğu ve yaratıcı yeteneklerinin gelişebileceği gerçeğini dikkate alarak düzenlenmeli. Eğitim
ortamları düşünce, din, dil, etnik köken, cinsiyet ve cinsel tercihler gibi bireysel ayrıcalıkları
nedeniyle insanların sorgulanmayacağı ve ötekileştirilmeyeceği şekilde olmalı. İnsana saygının ve
güvenin, bireyin aydın olarak yetişmesiyle ilgili eğitimin en temel şartlarından olduğu bilinmelidir.
Ali Ekber Pekşen
28 Kasım 2023
Bodrum