+ 1

Kemal ulusaler…Kadın öyküleri 2  … Mart 2023

Bazı öykülere insanlar hazırdır. Bazıları ise aniden gelir, bahar yağmuru gibi. Biz bu öyküye hazır mıyız?

……….

Öyle mi? Peki hadi o zaman, başlıyoruz.

***

Issız bir adayım bu gece

vuruyor kıyılarıma

haz dalgaları denizin

Martılar çığlık çığlığa,

bir yağmur, bir fırtına,

içim dışım sırılsıklam.

Vesta’nın kanatlarından kaçıp,

açtım hayata kanatlarımı,

aksın diye hayat içime.

Madem ki çocuk doğacak,

Varsın sönsün ocak.

 

 

Kendi derinliğinde vakit öldürmeyi oldum olası severdi. İşte yine an o andı. Bordo berjere gömülmüş sağ ayağının ucundan ufka doğru uzanan gümüşi yakamoza dalmıştı. Yakamoz, ışıl ışıl harelenip balıklarla oynaşırken bir tekne – balıkçı olmalı- yakamozu incecik yırtıp geçti. Ardından, uz bir terzi gibi dikiverdi deniz yakamozu. Gecenin sessizliğini hırpalayan ağustos böcekleri bir rap parça tutturmuş ötüp duruyorlardı;

Susmak vurulmak gibiydi, hem de yanlış kurşuna”.

Yılların sessizliğini bozmuştu içinde. Yağmuru bekleyen sarnıçlar gibi beklemişti ve kırkına merdiven dayamaktayken beklediği sağanağa yakalanmıştı işte. Şimdi melisa kokularını sırtında taşıyan ince yele yüzünü vermiş içinde iki kalbin çarpmasının olağanüstü güzelliğini sindire sindire yaşıyordu. Ömür boyu tek kalple yaşamış olanların asla bilemeyeceği bir duyguya kapılmıştı; korkutucu, manyakça ama bir o kadar da güzeldi.

Sadece ve sadece ikinci kalp için çarpacaktı yorgun kalbi ve artık hiçbir ateşin koruyucusu olmayacaktı;

Mademki çocuk doğacak

Varsın sönsün ocak…

Gamzesinde hesapsız gülüşlerle tatlı bir uykuya verdi kendini…

 

 

İnsan bazan olmak istemediğine sürgün edilir.

 

Hava bir hayli kararmış, yağmur ha indi ha inecek… Gök ile yer arasındaki mesafe an be an kapanıyor gibiydi.

  • Ne berbat bir hava. dedi İskender. Başka bir güne ertelesek mi?

Tarifsiz bir sıkıntı içindeydi Sevgi. Ayakları sürüyordu, ama yine de gitmeli diye iç geçirdi.

  • Yok, gidelim, ertelemeyelim.

Kötü havanın etkisiyle kentliler, kuyruklarını tramvay çiğnemiş kedi misali yaman bir koşuşturmaca içindeydiler. Bir asık surat nehri akıp gidiyordu önlerinden. Çaresiz, nehrin sularına bıraktılar kendilerini.

 

Kaygı çorbasını sabahın köründe içmiş olan Sevgi karşısında aynı çorbadan kaşıklamış bir doktor yüzü görünce kaygısını daha da bir besledi, büyüttü.

Doktorun sesi derin bir mağaranın dibinden geliyormuşçasına uzaktı.

  • Önce birkaç tarama testine ihtiyacımız var. Kafamız rahat etsin babından yani. Sonuçlara göre gerekirse tanı testine de başvurabiliriz. Umarım gerek kalmaz. Siz normal akışa uymaya devam edin! Olur mu?

Kaygı şimdi İskender’e bulaşmıştı. Gözleri donuklaşmış bir halde sordu;

  • Ters giden bir şey mi var doktor hanım.
  • Net bir şey söylemek için tahlilleri bekleyelim. Şu an için kaygılanmanızı gerektirecek bir şey yok. Annenin yaşından dolayı her zaman yaptığımız taramalar bunlar.

Kaygı torbası her daim dolu olan Sevgi’nin zihni bir volkan gibi kaynamaktaydı. Bu endopsişik magma zihnin derinliklerinden yüzeye çıkmak için yollar ararken sanrısal olanla fiili olanın uzlaşması olası mıydı? Yanıtsız sorular hep onun işiydi. İşte bu da onlardan biri…

 

Zihnini bulandıran şeyleri rüzgara verip ikinci kalbi dinledi yalnızlıklarında. Onunla söyleşti, eyleşti, dertleşti. Birlikte müzik dinlediler, şarkı söylediler.  Günler bir açılıp, bir kapanan bahar havası gibi geçti. Ancak gidilen yol giderek yokuşa dönüştükçe Sevgi’nin kaygiları tekrar hücuma geçti. Tarama sonuçları, tanı testi gerektirmişti. Şimdi tekrar o sevimsiz muayenehanede, doktorun karşısındaydılar.

  • Taramalar bizi bir kromozom tahliline yönlendiriyor. Son olarak bir de amniyosentez testi yaptıralım. Böylece kesin yargıya varabileceğiz.

Sevgi merakla sordu:

  • Biraz daha açar mısınız, nedir bu kromozom tahlili, neler oluyor?
  • Açıkçası down sendromundan kuşku duyuyorum. Down sendromu bir kromozomal bozukluktur. Normal insan hücresinde 46 kromozom varken, down sendromlu bebeklerde 47 kromozom bulunur. Bu artı bir kromozom hücrede bazı genlerin iki kez değil üç kez ifade bulması ve bazı anormalliklerin oluşmasına neden olur. Sizin yaşınız dolayısıyla böyle bir durum söz konusu.
  • Peki bu test riskli mi?
  • Çok küçük de olsa bebeği kaybetme riski bulunmakta. Ama dediğim gibi epey küçük bir risk bu. Karar sizin. Umarım sonuçlar iyi çıkar.

 

Some are born to sweet delight

           Some are born the endlees night.

 

( Bazıları Tatlı Zevk İçin Doğar
Bazıları Sonsuz Gece İçin…William Blake)

 

Ahh ikinci kalbim, bahar sabahlarımın cıvıltısı, tatlı zevkim. Sonsuz gecelerden doğup gelenim. Ben ne yapacağım şimdi seninle?

Yarattığımız saflık denizinde sorun yoktu, ancak kirli dünyadan kim kimi koruyabilir ki? Tohum toprakta güvende, oysa orman öyle mi?

Sorular içinde yüzen zihni boz bulanık çıktı mutfaktan Sevgi. Çıkar çıkmaz Ethem Bey’in çarşamba pazarı suratıyla burun buruna geldi. Ethem hala kışla günlerindeydi. Kimseyi bulamazsa bokuyla kavga eden bu adam eskisinin fosseptiğini hiçbir vidanjör temizleyemezdi. Kudurmuştu yine:

  • Çok iyi bilirim ben o tabip odalı fahişeyi. Başka doktor bulamadınız da ona mı gittiniz?
  • Ama baba, herkesin önerdiği bir doktor o.

-İyiymiş, “Kasnak yuvarlandı elek oldu, eski orospular melek oldu” derler bizim oralarda. Boş geç sen bunları ben size başka bir doktor bulacağım ve ona gideceksiniz. Benim torunum özürlü olamaz anladınız mı?

İskender oldum olası babasının despot gölgesinden çıkamazdı. Baba oğul, Fransızların “Ce qu’est le pere, c’est le fils” (baba neyse oğul odur) sözüne hiç uymuyorlardı. Domates ile köpek üzümü gibiydiler. Ayni aileden olmalarına rağmen biri ne kadar besleyiciyse diğeri o kadar zehirli.

 

Bir kez aklın ayağı kaymaya görsün sonu felaket…

 

Aklın ayağı kaymıştı bir kere, zihni kalın kabuklu Ethem’in bulduğu doktor da aynı tanıyı koyunca felaket kapıya dayanmıştı.  Aslında felaketin kendisi evin içinde, tamda orta yerindeydi.

İskender arabayı park ederken Sevgi evin eşiğinde öylece durdu. Burası evi miydi artık?

Kapısına vardığımızda sizi kabul etmek zorunda olan yere ev diyoruz biz. Ama Sevgi için öyle miydi? Tarifsiz çelişkiler içindeydi. Şimdi vardığı kapının eşiği “Dur bakalım” diyebilirdi. Eşik aklıyla içeride bir eşeklik yapıp yapmayacağından kuşku duyabilirdi. O kuşkuyu bertaraf edecek eylemlerde bulunabilecek miydi?

 

Zalimce bir karara zorlanıyordu. Oysa zor olan karar vermek değil, verilecek kararla yaşamaktı. Bu hayat portmantoda asılı manto değildi ki istediğin zaman giyip çıkarasın. Teni alev alev yanıyor, aklı gel gitler içinde çeşitli oyunlar oynuyordu.

Kime danışacağını bilemiyor, kendini çok yalnız hissediyordu. Gözlerinin önüne annesi geldi birden:

“ Herkes kendi yalnızlığını yaşar öyle değil mi anne? Kızlar genellikle babaya düşkündürler, ama ne zaman başları sıkışsa ilk aradıkları anneleridir. Şimdi tam da o durumdayım anne. Yardım et, lütfen!

Bana boş boş bakma öyle, yardım et! Evet sana kızgınım, öldüğün için. Sevgine sığındığım günleri öylesine arıyorum ki…”

 

Anne, anne, anne…

Sanki ikinci kalbin sesini duyar gibiydi. Evet, evet oydu işte. Anne diyordu, ellerim yok benim, hayat sahilinden uzaklaşan teknedekiler gibi kıyıdakilere el sallayamam, ellerim yok benim anne.

Biliyorum o mükemmeli istiyor ama mükemmel, iyinin düşmanıdır anne. Kimse bilmez ama normal bazan kıyametten daha tehlikelidir. Güzellik günahına bulaşan kıyametini dinleme anne…

Say ki bir tel cambazıyım. Yılkı atları gibiyim telin üstünde. Gök burada dingin bir deniz gibi anne. Bırak burada yatıya kalayım.

Kendi kanınla yoğurduğun bir hayat ne kadar kötü olabilir ki anne.

Ben sende bir adayım anne tüm kapıları deniz açılan. Kapıyı kapama anne…

Sevgi sesi dinliyor dinledikçe ufalıyor, ufalıyordu. Delirecek gibiydi. O sinirle önündeki fanusu yumrukladı, devirdi. Küçük, ufacık turuncu bir balık yerde, suyun içinde çırpınıyor ve minik ağzını açıp kapayarak: “ Bir pervane ömrüyle yükselmiştim sana beni nasıl düşürdün anne? ”

Küçük turuncu balık son kez, umutsuzca çırpındı, hayatın suları kayıp giderken üstünden…

 

Okuyucuya küçük turuncu balığın notu: Öykümü okuduysan beni de okumuş oldun.

Oysa ben yokum.

Peki sen neyi okudun?

 

Kemal Ulusaler….Mart 2023

Check Also

VAR, YOK…

Kemal ULUSALER … Haziran 2024 Var, Yok. Güneş ufuktan yükselip çiğ taneleri yapraklarından dökülürken sabah …