Geçtiğimiz günlerde Birgün Gazetesi’nde Hayri Kozanoğlu, Davos’ta gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu sonuçlarını değerlendirirken; “ İsviçre Alplerinden yükselen neşeli, coşkulu melodi kayboldu. Her yıl insanlığı bekleyen tehlikeler, riskler, dertler Dünya Ekonomik Forumu’nun gündemine damga vurmaya başladı. Şirket CEO’ları dahi küresel adaletsizlikleri dile getirme yarışına girdi.” saptamasıyla ‘uç noktaya’ gelen küresel eşitsizliğe dikkat çekiyordu. Gerçekten de son on yıl içerisinde küresel eşitsizlik belirgin bir biçimde artış gösterdi. Dünyada yoksulluğun sona ermesi hedefiyle çalışan uluslararası sivil toplum ve yardım kuruluşu Oxfam International, geçtiğimiz günlerde “2019-Küresel Eşitsizlik Raporu’nu yayınladı. 2010 Başında 63 varsılın serveti 3.5 milyar insanın servetine eşitken bugün 8 varsıl bu sayıya kolaylıkla ulaşabiliyor.
Peki, bunun ‘uç noktası’ var mı ?
Son yıllardaki gelişmelere göz atacak olursak; Dünya demografik yapısının hızla değiştiğini görürüz. Bir yandan artan nüfus öte yandan artan bu nüfus içinde giderek yükselen yaşlı nüfus göze çarpmakta.
2020’de dünya nüfusu bir ilki yaşayacak. Dünya tarihinde ilk kez 30 yaşın üzerindeki insanların sayısı, 30 yaşın altındaki nüfustan büyük olacak. ‘Yaşlı’ olarak görülen 65 yaş üstü nüfus da, dünyadaki 5 yaş ve altındaki çocuk sayısını belirgin biçimde geçecek. Nüfusu yaşlanan Japonya, İtalya ve Portekiz gibi ekonomilerde 2020’li yıllarda ortalama büyümenin yüzde 1’in hayli altında sıfıra yakın seyretmesi bekleniyor. Çin, Rusya ve hatta Tayland gibi gelişmekte olan ekonomilerde de nüfusun yaşlanması sağlık hizmetleri ve bakım ihtiyaçlarını artıracak.
Yapılan projeksiyonlar, bugün 7.8 milyar olan dünya nüfusunun 50 yıldan biraz fazla bir zaman içerisinde 11 milyarı bulması bekleniyor. Bu süreçte Avrupa nüfusu 650 milyondan 630 milyona inecek. Asya nüfusu 4.2 milyardan 4.8 milyara çıkacak. Amerika kıtası hemen hemen aynı kalacak. En büyük nüfus sıçraması ise Afrika’dan gelecek. Bugün 1.2 milyar dolan Afrika’nın nüfusu 4.2 milyara çıkacak.
Görünen o ki bu demografik değişim sosyal devlet baskısı ve göç dalgası ile mevcut kapitalist sistemi zorlayacak.
Yine mevcut kapitalist sistemin bir başka açmazı da büyüme / borçlanma makasının giderek açılması. Bundan 10 yıl önce dünya ekonomisi 74 trilyon dolar civarındaydı. Bugün 84 trilyon dolara çıktığı tahmin ediliyor. Borçlar ise 10 yıl önce 130 trilyon dolar civarındayken, bugün 257 trilyon dolara tırmandı. Yani, 1.13 büyümeye karşılık, 1.97 borçlanma…
Diğer yandan her şeyin ötesinde aşılamamış bir 2008 krizi mevcut. A. Gramsci’nin ; “Kriz bir olgunun ölmesi ama yeni bir olgunun doğmaması arasında o marazi süreçtir” lafı krizi tanımlasa da bugünü tam olarak tarifleyemiyor. Fikret Başkaya’nın; “Kapitalist dünya sisteminin içine sürüklendiği durumu ‘kriz” kelimesi karşılamıyor mu? “ sorusuna verdiği yanıt gerçek durumu çok daha iyi ifade ediyor. Yanıt şu; “ Bilindiği gibi, ‘kriz’ genel denge durumundan, ‘normal durumdan’ bir sapmayı ifade eder ama, geri dönüşü, normal duruma dönüşü de ima eder. Oysa çöküş, geri dönüşü olmayan eşiğin aşıldığını ifade eder… Şimdilerde kapitalist dünya sisteminin içinde bulunduğu durumunu anlatmak için “kriz” demek uygun ve yeterli değil. Artık çöküşten söz etmek gerekiyor.”
Küresel çaptaki krizde, finansal sistemin tümden çöküşünü önleyen şey, sistemin kendi dinamikleri değil, özel sektör borçlarının kamu borcuna dönüştürülmesi ile olmuşsa da durum kısa vadeli olup uzun erimli çöküş engellenememiştir.
Tam da burada kapitalizmin sonu söylemlerine gelmiş bulunuyoruz. Bu yazının konusu da, kapitalizmin günümüzde evrildiği nokta ve gelecek kurgusunu içeriyor. Doğal olarak da değişimlere paralel olarak mücadele biçimlerinin ne olabileceği üzerine…
Kapitalist sistem unsurları, IMF’siyle, Dünya Ticaret Örgütü’yle, Davos aktörleriyle ve diğer kurum ve kuruluşlarıyla gelinen noktada bir günah çıkarma pozisyonunda. Ancak bu nokta yukarıdaki alt başlıkta yer alan “ Bunun uç noktası var mı?” sorusuna da bir yanıt anlamında: Kapitalizm yeni günahlarına yer açmak için günah çıkarıyor…
Eskiden Yeniye Kapitalist Sistem…
Kapitalizm zaman içinde çeşitli dönüşümler yaşayarak bugüne geldi. Çöküşü ivmelendiren finansal krize uzanan yaklaşık otuz yıllık süreçte, deregülasyonlar ve finansal serbestleşme sonucunda reel sektörden neredeyse tamamen kopuk olarak palazlanan ve olgunlaşmış kapitalizmin en önemli gerçeği haline gelen olgu finansallaşma oldu. Finans artık sadece kapitalist sistemin çeşitli parçalarını birleştiren ve işleyişini kolaylaştıran bir unsur olmanın ötesinde, kapitalist ekonomilerdeki hâkim etkinlik haline geldi. Ancak dönüşüm devam etmekte. Finans-kapital sistem son viraja girerken eski ile yeni arasındaki çatışma da yoğunlaşmakta. Yeni , ‘platform kapitalizmi’, ‘surveyans kapitalizm’, ‘dijital kapitalizm’, ‘tekno kapitalizm’ vb. adlarla kendini konumlandırırken, bir tür komisyon ekonomisine dönüşen sistemde ‘meta ’ ve ‘sermaye yapısı’ gibi kavramlarda biçim değiştirmekte. Zaten denetimsiz olan serbest piyasada yeni dönüşümle birlikte kural dışılık daha da artmış olup belirsizlik ve kaosa evrilmekte.
Dünyanın belli başlı tekelleri arasında, 30-40 yıl önce imalat sanayi tekelleri başı çekiyordu; 20 yıl önce petrol tekelleri ve 10 yıl önce banka ve finans tekelleri… Bugün ise platform tekelleri başı çekiyor. Günümüz endüstri tekelleri, 1950-70 döneminin Amerikan tekellerinin konformizminin aksine, diken üstündeler. Birbiriyle de kıyasıya rekabet etmek zorunda oldukları gibi, asıl, günümüz teknolojik değişim hızının sıçramalı gelişmeyi ve yeni piyasa dizaynını daha fazla olanaklı kıldığından, asıl yeni buluşlar yapan, yeni yükselen rakiplerinden korkuyorlar, ve her yıl, dünya çapında, yüzlerce, yeni teknolojik buluşlarla yeni piyasalar açan binlerce start-up şirketleri satın alarak, pozisyonlarını güçlendirmeye ve korumaya çalışıyorlar.
Kapitalizmin temel nitelikleri bu yeni kapitalizmde de değişmemiş olmasına karşın, yeni, eskiden farklı bazı özelliklere sahiptir. Yeni küresel kapitalizm bir yönüyle eskidir, çünkü azami kar ve birikim arayışına, üretim araçlarının özel mülkiyetine, büyük iktisadi eşitsizliklere, amantık bir piyasa mekanizmasına dayanan bir sistem aynen sürdürülmektedir.
Diğer yandan, yeni bilgi ve iletişim teknolojileri kapitalizmin bu yeni aşamasını biçimlendirmektedir. Dijitalleşme, üretimden finans ve hizmetlere kadar bütün küresel ekonomiyi kuşatmaktadır. Bilgisayar ve bilgi teknolojisi yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren ‘küreselleşmenin’ teknolojik temelini oluşturmuştur
Bilginin ve verinin kitlesel üretimi değişimin en önemli unsurları olmuştur. Bu kitlesel üretimin kaynağı da internet, bulut sistem, sosyal medya ve teknolojik gelişmelerdir. Şüphesiz teknolojik gelişme yeni bir şey olmayıp kapitalizmin tarihinde hep var olmuştur. Ancak günümüzdeki farkı, Kruzwell’in de sözünü ettiği buluş ve yeniliklerdeki üstel artıştır. Bu hız ve uyum günümüze hastır.
Yine, dijital teknolojiler, bilgi ürünlerinin ve bilginin kitlesel üretimine geçişte birincil role sahiptirler.
Yeni kapitalizm dünya maddi endüstriyel üretimini ortadan kaldırmamakta, daha çok onu yeniden düzenlemekte, yeniden organize etmekte ve sinir merkezlerinin konumunu değiştirmektedir. Finansallaşma, maddi üretimin bu yeniden modellenmesinin veya yeniden formatlandırılmasının bir ifadesi olmaktadır.
Endüstriyel kapitalizmde birikim temel olarak makineler ve fiziksel emeğin organizasyonuna dayanırken, yeni kapitalizmde birikim sistemi bilgi ve yaratıcılığa veya başka bir deyimle maddi olmayan yatırım biçimlerine dayanır. Yeni kapitalizmde bilgi ve yenilikten kaynaklanan kazançların ele geçirilmesi birikimin temel konusu olmakta ve karların yaratılmasında belirleyici bir rol oynamaktadır.
Fikri mülkiyet hakları, ağların konumlanması, ittifaklar ve proje yönetimi temel kurumsal ve örgütsel faktörlerdir. Maddenin enerji ve işgücü harcanarak mekanik dönüşümü ortadan kalkmamakta, fakat merkezi önemini kaybetmekte ve yeni bilgi teknolojileri ve dijital platformlar aracılığıyla beyinlerin işbirliğinin üretimdeki rolü birincil öneme sahip olmaktadır. Yeni kapitalizm aşamasında, bilgi ve bilim stratejik bir konum kazanarak, sistemin lider sektörü durumuna gelmiştir.
Yeni kapitalizmi, sistemin bir önceki aşamasından (endüstriyel kapitalizm) ayırt eden temel nitelikler şunlardır :
Temel üretim araçları dijital teknolojiler, dijital bilgi ve bu ikisini birleştiren internet ağı.
Çıktı birimi başına fiziksel girdi tüketimi (fiziksel yoğunluk), endüstriyel üretim süreçlerinden çok daha azdır. Dijital kapitalist üretim sürecinde en büyük payı bilginin alması nedeniyle, çıktı birimi başına enerji yoğunluğu düşüktür.
Çıktı büyük oranda belirli bazı bilgi ürünlerden oluşmaktadır.(yazılım, görüntüler, müzik, metin vb., DVD’ler, yarı-iletken silikon gibi bilgi aktarımı araçları ve biyo-teknolojik uygulamaların sonucu olan ürünler ile ilaç endüstrisi, genetiği değiştirilmiş organizmalar vb.).
Bilgiye dayalı yenil kapitalist üretim süreçlerinde fikri mülk ve veri mülkiyeti fiziksel mülke oranla çok daha büyük ağırlığa sahiptir.
Bir başka farklılık da şudur; yeni kapitalizmde kar ve rant arasındaki fark belirsiz duruma gelmiştir. Kapitalizmin bu aşamasında kar artan bir ivmeyle ‘sermayenin üretken olmayan biçimde değerlendirilmesine’ dayanmaktadır.
Yine, yeni kapitalizmde kapitalistlerin, çalışma yaşamının yönetimi, denetimi ve organizasyonu sürecinden büyük oranda uzaklaştıkları ve nihai malların üretimine bir önceki kapitalizm aşamasındaki kadar katkıda bulunmadıkları görülmektedir. Büyük kapitalist şirketler birincil olarak şirketlerinin finansal mimarisi üzerinde yoğunlaşmakta ve üretimin doğrudan organizasyonu ile ilgilenmemektedirler. Dolayısıyla, sermaye üretim sürecinde ‘asalak’ bir rol oynamakta ve çalışma sürecinde ‘gerçek’ bir işlev yerine getirmeksizin, özerkliği artmış işgücünün ürettiği toplumsal servete el koymaktadır.
Günümüz kapitalizminde, muazzam üretim ve sermaye yoğunlaşması, ölçek ekonomileri, teknolojik üstünlük, birleşme ve ele geçirmeler, ticari, para sermayeyi kaynaştırma, devlet gücüne nüfuz etme ve kullanma gibi etkenlerin yanı sıra, “ağ etkisi” ve “dev çaplı veri kaynaklarına erişim ve veri-değer zincirleri üzerinde egemenliği tekelci kontrol gücünü artırıyor. En büyük güçleri ise, daha önceki banka sermayesi ile sanayi sermayesi kaynaşması olarak mali sermayede, bankaların kredi verdikleri şirketlerin birçok üretim bilgisine sahip olmasının ötesine geçen biçimde, dijital dev platform şirketleri hizmet verdikleri sanayi, ticaret, finans şirketlerinin tüm iç ve piyasa verilerini kolayca ele geçirip denetleyebiliyor. Örneğin Google ve Facebook’un milyonlarca kullanıcıya parasız hizmet sunma adı altında tüm kişisel verilerini çekip analiz edip reklam verenlere satması gibi; ürün ya da bulut platformu tekeli de sanayi ve ticaret şirketlerine parasız ya da ucuz platform hizmeti sunarken tüm iç ve dış ticari bilgilerini toplayıp analiz ederek, yine bu şirketlere kar ve satışlarını artıracak işlenmiş bilgi olarak satıyor. Sonuçta ellerinde o kadar kapsamlı ve analitik üretim ve ticaret bilgisi toplamış oluyorlar ki, en büyük sanayi, ticaret tekelleri bile, işlerini büyütmek, satışlarını artırmak, piyasayı manipule etmek, yeni ürün ve hizmet tasarımları yapmak için bu platform şirketlerine yüklü haraçlar ödemek zorunda kalabiliyor.
Apple, Microsoft, Amazon, Google, Facebook, Alibaba, Tencent’in dijital alanda dev çaplı satın almaların yanı sıra, kendi büyük finans kurumlarını kurmada J.P Morgan gibi dev bankalarla işbirliği yapmaları, geleneksel dev sanayi ve ticaret tekellerine AR-GE ve İnovasyon platformları anlaşmaları ve birleşik çalışmaları (Facebook-İntel, Google-Wall Mart, Google’ın Android Automativ Platformu ile Volvo ve Audi, Baidu’nun Apollo İnovasyon Platformu ile Ford ve Daimler, Microsoft’un Azure Bulut Sistemleri ile General Electric’in ortak yapay zeka platformu oluşturması, – ki Çin merkezli dijital platform devleri de çok sayıda sanayi, ticaret, finans devi ile işbirliği yapması- , bu alandaki sermaye yoğunlaşma ve merkezileşmesinin geldiği düzey hakkında bir fikir verebilir.
İşin emperyalizm boyutuna gelince, ABD ve Çin merkezli emperyalist kapitalist dijital platform ve şirketler, bırakalım bağımlı kapitalist ülkeleri, Avrupa Birliği’ne bile bu alanda göz açtırmıyor. Bağımlı kapitalist ülke merkezli dijital platform ve şirketler ise biraz büyüyünce ya hemen ABD veya Çin merkezli dijital tekeller tarafından satın alınıyor (Türkiye’de Yemek Sepeti’nin 800 milyon liraya, Hindistan’da Flicker’ın 22 milyar dolara ele geçirilmesi gibi) ya da satmaya yanaşmayanlar eziliyor (Güney Kore’nin devlet destekli ve nüfusun yarısını kapsayan dev sosyal medya platformu Cysphere’in Facebook tarafından ezilmesi gibi)…
Bağımlı ya da çevre ülkeler için bir diğer açmaz da yeni kapitalizmin teknolojik gelişimine ayak uyduramaması o üstel sıçramalı gelişimde çok çok gerilerde kalması ve yeni kapitalizmin yetkin eleman açlığı sonucunda oluşan beyin göçüdür. Dolayısıyla, nitelikli işgücünden yoksun olan ya da yoksunlaşan bazı gelişmekte olan ülkelerin bir kopuş yaşaması ve küresel ekonomi ile bağlarının zayıflaması kaçınılmaz hale geliyor.
Kapitalizmin değişim sürecinde emek;
Yeni kapitalizmin emek üzerinde etkilerini; İşsizlik, yabancılaşma, pik eşitsizlik, mahremiyetin ve özgürlüklerin ihlali, evcilleştirme, örgütsüzleştirme başlıkları altında toplayabiliriz.
İşsizlik;
Teknolojik gelişmelerin son yıllarda üstel biçimde artmasıyla otomasyon hızla her alanda yayılmaktadır. Endüstride otomasyon/ yapay zeka uygulamaları insan emeğini neredeyse gereksiz kılma noktasına gelmiştir. Tam otomasyona geçmiş fabrikalarda, “ışıklar kapalı/ karanlık fabrikalar” denilen üretim çağına giriyoruz. Dijital devrim, bir yandan fiziksel/basit emek talebini daraltırken, diğer yandan da bilişsel beceri gerektiren işlerin de giderek artan biçimde öğrenen makinalar (yapay zeka) ve akıllı robotlar tarafından yapılması sürecini başlatmıştır. Ancak bu süreç sadece yeni teknolojilerin endüstriyel işleri tehdit etmesi şeklinde ilerlemiyor. Tıp doktorlarına ve hemşirelere hizmet eden robotlar var ya da online eğitimin gelişmesiyle eğitimciler teknolojiyi daha fazla kullanıyor. Hayatın her alanında var.
İşsizliği üst boyutlara taşıyan sadece otomasyon değil elbette. Bir de emperyalizmin kaynak sömürüsüne dayalı bölgesel ve iç karışıklıklar/ savaşlar nedeniyle yaşanan göç olgusu da var.
Ayrıca Dijital devrim sanılanın aksine kafa emeğini de yoksullaştırmaktadır. Kafa emekçileri tarafından yürütülen yönetimsel işlerde kamu sektörü önemli bir istihdam kaynağı oluşturmasına karşın, bu tip işlerin bilgi teknolojisi tarafından yapılması, kamu istihdamını da daraltmaktadır. Dijital dönüşüm sonucu bu kesimde de işsizlik oranını arttıracak olup bir başka gelişme ise eğitimde ‘diploma enflasyonunun’ ortaya çıkmasıdır. Nüfusun artan bir oranının daha ileri akademik derecelere ulaşması durumunda, istihdam için daha yüksek eğitim dereceleri (diploma) önkoşul olarak aranacaktır. Bu süreç, ilke olarak sonsuz bir döngü yaratacaktır: daha fazla eğitim arayışı, daha fazla rekabet ve daha fazla diploma enflasyonu. Özellikle genç işsizliğinin artışında bu gelişmede rol oynamaktadır.
Dijitalizasyonun cinsiyete bağlı farklı etkileri de olmakta. Kadınlar, rutin işlerde daha yaygın çalıştığından otomasyondan daha çok etkilenmekte. Dahası, kadınların vasıf düzeyi, çoğu ülkede, ortalama olarak erkeklerinden daha düşük olduğundan, kadınlar, daha yüksek ve teknik vasıflı işler yaratacak dijitalizasyondan daha az yararlanabilirler. Bu yüzden, teknolojik gelişmeyle kadınlar daha fazla istihdam yitiriyor veya yeni işlerde çalışmakta daha az şansa sahip oluyorlar.
Diğer yandan, endüstrileşme sürecini tamamlamadan, hizmetler sektörü ağırlıklı dijital dönüşüme yönelmek, gelişmekte olan/çevre ülkelerde ‘erken endüstrisizleşmeye’ yol açarak, büyük boyutlu bir işsizlik sorununa yol açabilmekte.
Yeni istihdam alanlarının otomasyon nedeniyle ortaya çıkan istihdam boşluğunu doldurması ne kadar mümkün?
Kapitalizm geçmişte dört temel çıkış yolu ile teknolojik işsizlik krizlerini aşabilmiştir. Bu çıkış yollarının büyük bölümü yeni kapitalizmde geçerliliğini kaybetmiştir. Birincisi, dijital dönüşüm sonucu yaratılan yeni işler, kafa emeği istihdam kayıplarını telafi etmemektedir. Yeni işler ve meslekler yaratılmasına karşın, hem kaybedilen işlerin sayısının çok altında kalmakta ve hem de elde edilen gelir, kaybedilen gelirden düşük olmaktadır.
Esnek çalışma, düşük ücret ve çalışma saatlerinin uzaması…
Yaratılan yeni işlerin artan bölümünü, free lance, sözde “kendi-hesabına”, kısmi-zamanlı, çağrı üzerine, özel kiralık işçilik şirketleri yoluyla, outsource ve evden çalışma, geçici, güvencesiz, esnek, asgari ücret dolayında ve altında ücretli olanlar oluşturuyor.
Yeni kapitalizmin ideologları dahi görünür olan teknolojik işsizliğe karşı uyarıyor ama bunun karşısında da şu anda, 21 inci yüzyılda mümkün olan bir öneri yapıyor: Kapitalizm teknolojiyi kullanarak haftalık çalışma süresini 15 saate düşürmeye muktedir. Oysa yaşadığımız gerçeklik başka; şimdi hem yeni teknolojilerimiz var hem de haftalık çalışma saatlerinin uzatılmasına tanık oluyoruz. Kapitalizmin bu yeni aşamasında iktisadi üretim maddi olmayan üretime doğru yönelmiş ve artan oranda ‘ölçülemez’ bir niteliğe bürünmüştür Çalışılan ve çalışılmayan zaman (iş ve yaşam) arasındaki sınırlar o kadar belirsizleşmiştir ki çalışma zamanının ve değerin niceliksel olarak belirlenmesi neredeyse olanaksızlaşmıştır.
Artan eşitsizlik…
Yeni kapitalizm küresel eşitsizliği azaltmadığı gibi tam tersine arttırmıştır. Yazının başında adı geçen Oxfam, 2019 yılı raporu, en yoksul ile en zengin arasındaki uçurumun giderek derinleştiğini ortaya koydu. Raporda, dünyanın en zengin 26 kişisinin gelirinin, en yoksul 3 milyar 800 milyon kişinin gelirine eşit olduğu ortaya çıktı. Oxfam’ın geçtiğimiz yıl yayınladığı raporda, aynı gelire sahip zengin sayısının 43 kişi olduğu, buna karşılık bir yıl içinde yoksulluğun hızla derinleştiği tespit edildi. Bu gelişmede, ücret artışlarını çok düşük tutmanın yanı sıra, zenginlerin gelirlerinden alınan vergilere uygulanan oranların düşürülmesi ve genel olarak halka ve yoksullara dönük kamusal hizmetleri sağlamaya dönük sosyal harcamaların kemer sıkma önlemleriyle önemli ölçüde kısılması da, eşitsizliğin artmasında büyük rol oynadı.
Öte yandan yeni kapitalizmde yaratıcı bilgi emeği iktisadi büyümenin en önemli sürükleyici gücü durumuna geldiğinden, bilgi emekçileri ile fiziksel/basit emekçiler arasında büyük bir gelir uçurumu oluşmaya başlamıştır. Bilgi teknolojisinin sürüklediği yapısal iktisadi değişme, düşük-becerili ‘genel emek’ ile yüksek-becerili ‘bilişsel emek’ arasında keskin bir ayırım yaratmış ve yapısal eğilimleri düzeltmeye yönelik güçlü bir kamu politikasının bulunmadığı koşullarda, çalışan sınıf içindeki bu yapısal bölünmeden kaynaklanan eşitsizlik, toplumsal kutuplaşma ve toplumsal dışlanma süreci hızlanmıştır.
Yine bu süreçte kadın ve erkek arasındaki ücret, istihdam vb. konularda eşitsizlikte giderek büyümüştür.
Yabancılaşma:
Günümüz insanı artık sosyal paylaşım ağlarının bir parçası haline gelmiştir. İnsanlar artık bankacılık, alışveriş, eğitim, sağlık, randevu alma ve akla gelebilecek her türlü işlemlerini online ortamlar aracılığıyla, oturdukları yerden tek bir tuş ile gerçekleştirme olanağına sahip. Her türlü formattaki enformasyona mekan ve zamandan bağımsız olarak ulaşma imkanına sahip olan bireyin iletişim süreci küresel bir boyut kazanmaktadır. Bu sayede insanlar coğrafi engelleri aşarak; dünyanın farklı noktalarındaki insanlarla iletişim kurma imkanına sahip olabilmektedir. Bu durum insanları bir dünya vatandaşı haline getirmenin yanı sıra; ekranlara bağımlı hale getirerek yalnızlaşmalarına, akabinde çevrelerine ve kendilerine yabancılaşma gibi sorunları beraberinde getirmektedir.
Nesnelerin interneti giderek hayatımızda yer almaktadır. Nesnelerin interneti yaşamımıza girdiğinde artık markette kasiyer ile iki laf edemeyeceğiz. İnsanın insanla teması zaman ve mekan içinde kesilmiş olacak ve yabancılaşma büyük boyutlara varacak.
Ev-ofis uygulamasıyla giderlerini önemli ölçüde azaltmaktalar. Bu çalışma tarzına göre, kişi evinden ana bilgisayara bağlanıyor ve ofise gitmeden çalışma olanağına kavuşuyor. Elektronik ticaret yaygınlaşıyor. Bu ticaret biçimi, şirketlere büyük olanaklar sunuyor. Çünkü büro giderleri tamamen ortadan kalkıyor ve az kişiyle çalışmanın olanakları yaratılıyor. Bu yaygınlaşırsa, insanı tamamen, şimdikinden çok daha fazla kendi kutusuna hapsedebilir ve sosyal ilişkilerini ortadan kaldırabilir. Kişi, zaten güvenli olmayan sokaklara çıkma ihtiyacı duymayacak, alışverişini internetten sipariş edebilecek ve evinin kapısında teslim alacak. Yaygın eğitim de internet üzerinden yapılabilecek. Sürekli 24 saat evde yaşayan bir ailenin, nasıl sağlıklı ilişki sürdürebileceğini söyleyebilmek hiç kolay değil. Būtūn bu gelişmelerin sonuçlardan birisi de insanın kendisine, topluma ve her şeye ışık hızında bir yabancılaşacağıdır.
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, 1 milyondan fazla insan izole bir şekilde yaşamakta ve evlerinde kendilerini hapisteymiş gibi hissetmektedirler. İzolasyon; depresyon, anksiyete, ve düşük özgüven gibi ağır sağlık sorunlarına neden olabilir. İzolasyonun etkileri yalnızlık içerir ve bunun sonucu kişinin dayanma kapasitesi düşer. Ülkemizde her üç kişiden birinin anti deprasan kullandığı söylemi yaşanan yabancılaşmanın boyutlarını göstermektedir.
Yeni kapitalizmin tüketim idolü markalar, ve onun yanılsamaya dayalı dünyasında prestij metaları olmuştur. Artık o markaya sahip bir insandan çok, markalar, fetişler tarafından yabancılaştırılmış, kendi gerçek hayatını değil, onu sunulan yanılsamalar üzerine kurulu hayatı yaşayan bir insandır.
İnternet, sosyal izolasyona o da yabancılaşmaya neden olabilmektedir. Günümüzde sosyal izolasyona yol açan ve yabancılaşmayı hızlandıran teknoloji araçları ve diğer etkenlerin sayısı fazladır. IPOD’lar, cep telefonları, internet (chat, oyun…) Ȍrneğin aynı masada oturup da birbirinden sosyal olarak izole olmuş insanlar görebiliriz.
Güvencesizlik, örgütsüzleştirilme…
Dijital platformların (internet tabanlı şirketler-bn) artan yoğunlaşması ve merkezileşmesi, işçilerin pazarlık gücünü daha fazla zayıflatabilir. Platform şirketleri ve on-line işlerinde ise sosyal güvenlik dibe vurmuş durumda. Salt bu tür işlerde çalışan ve başka sosyal güvenlik dayanağı olmayan işçilerin ise, yalnızca yüzde 16’sı bir emeklilik sigortasına bağlı.
İşçilerin sosyal güvenlik olanakları da oldukça düşük. Türkiye’de yaşanan kayıt dışılık, göç ve benzeri olgularla sosyal güvenceden yoksun kitleler her gün daha da artmaktadır.
Günümüzde sermaye, ücretli işi ve işçileri ortadan kaldırarak, işçi hareketinin sömürüye dayatmayı başardığı sınırların neredeyse hepsini ortadan kaldırmaya girişiyor. Kolektif pazarlığın yerine bireysel pazarlığı, konvansiyonel ücretlerin yerine bireyselleştirilmiş ve değiştirilebilir ücret ödemelerini, ücretli çalışanlar ilişkisinin yerine ticari ilişkiyi geçiren sermaye, yönetim iktidarının ve insanlar üzerinde kullanacağı makineler tarafından uygulanan baskıların yerine, birbiriyle rekabet ederek parçalanmış bireylerin üzerinde, piyasanın nesnel “yasalarının” anonim oldukları için “karşı konulmaz bir şekilde” uyguladığı baskıları ikame ediyor.
Gerçekten artan işsizlik ve sosyal güvenceden mahrumiyetin geniş kitleleri korunaksız bırakması, aşırı bireycilik ve parçalanma,değer kayması, kaygı, tedirginlik, gerginlik, huzursuzluk, stres ve bireysel/toplumsal şizofreni, ekolojik yıkım, birey/toplum için koşulların daha da kötüleştiğini/kötüleşeceğini göstermektedir. Bir başka deyişle, yeni kapitalizm, genel olarak toplumu gerçek anlamda bir “risk toplumu”na dönüştürmekte ve riski küresel ölçekte yaygınlaştırmaktadır.
Mahremiyet ve özgürlüklerin kısıtlanması:
Gözetim kapitalizmi, bireylere odaklanmaktan geniş nüfus kitlelerine, kentlere ve nihayetinde toplumun tamamına odaklanmaya yöneldi
Gerçekte, yeni kapitalist işletmeciliğin en önemli efsanelerinden olan “Takım Çalışması” çalışanları birbirine denetletmenin, yarıştırmanın, anlık kapasitelerini kullanmanın, riski bütün çalışanlara dağıtmanın ve iktidarı gizlemenin başka bir biçimidir. Çünkü yeni kapitalizmin en önemli unsurlarından biri de, iktidarın merkezileşme olmadan yoğunlaşmasıdır. Takım çalışması, işçilerin sorumlu olduğu işleri arttırıyor, diğer bir deyişle, çalışanları yalnızca kendi işlerinden değil, takımlarındaki tüm işlerden sorumlu kılıyor. Takım çalışmaları, bireylerin olduğu kadar kolektif eylemlerin de gözetlenebilirliğini arttırırken, “işçilerin kolektif ustalık ve becerilerini de sermayenin emrinde kullanmalarına” hizmet ediyor.
Öte yandan yeni kapitalizm teknolojik gelişmeler sayesinde toplumun tamamını izlemekte. Bu izleme mekanizması, tüketici davranışlarının tespitinden nöro-pazarlama tekniklerine kadar kişiyi yönlendirip, teslim almakta. Devlet kamusal güvenlik adına ayrıca gözetlemekte. Bu izleme ve yönlendirme o noktaya gelmiş bulunmakta ki artık sandık demokrasisi de bitmiş ve yönlendirilmiş oylarla iktidar erki sürdürülmektedir. ABD seçimleri üzerindeki etkisiyle Facebook ve Cambridge Analytica skandalını hepimiz anımsıyoruz.
Yeni kapitalizm ve Türkiye…
Yeni kapitalist süreçte Türkiye’nin handikapları sayılamayacak kadar çoktur. Görülen o ki, Türkiye ekonomisi küresel kapitalist hiyerarşi içindeki konumunu dahi korumakta zorlanacak ve muhtemelen uzun-dönemli bir ‘düşüş’ sürecine girecektir.
Türkiye’nin büyük bir yapısal dönüşümü gerçekleştirerek, yeni kapitalizm aşamasına geçmesini engelleme kapasitesine sahip en önemli faktörler şunlardır:
- Zayıf Eğitim Sistemi ve Yetersiz Bilişsel İş gücü.Yeni kapitalizm, yenilikleri/yeni bilgiyi yaratabilecek, paylaşabilecek ve kullanabilecek kapasiteye sahip, iyi eğitimli ve beceri düzeyi yüksek bir nüfusu gerektirmektedir. Türkiye bundan yoksundur. Az sayıda iyi eğitimli ve beceri düzeyi yüksek vatandaş da ileri kapitalist ülkelerce istihdam edilmektedir.
- Türkiye Ekonomisinin Bağımlı, Krize Açık ve Dengesiz Yapısı. Dış finansmana (borçlara) ve ithalata bağımlı iktisadi büyüme, üretken olmayan sektörlerin ekonomi içindeki göreli olarak yüksek oranı, üretimin teknolojik yapısının geliştirilememesi, ‘erken endüstrisizleşme’ ve yüksek işsizlik oranı gibi…
- İleri Teknolojiye Yapılan Yatırımların Yetersizliği Türkiye’de Ar-Ge harcamalarının gelişmiş ülkeler düzeyinin çok altında kalması.
Ayrıca, üretken olmayan sektörlerin (inşaat/konut, emlak, mega altyapı yatırımları) ekonomide kilit bir role sahip olması ve rant ekonomisine verilen ağırlık, teknolojik ilerlemeyi engellemektedir
Yeni kapitalist süreçte emek mücadelesi ve örgütlenme biçimi…
Herhangi bir belirli devletin tasavvurunun ötesinde görünen küresel bir kapitalizmi ele geçirme beklentisi bizi görünüşte somut bir hedefle terk etmiyor ve şimdi yaygın kuşaklar arası “alternatif yok” duygusunu güçlendiriyor. Kapitalizmin yarattığı hayal kırıklıklarının ve moral bozukluğunun ötesine geçmek, şu anda sosyalizmin pratik olanaklarından daha geniş ve ikna edici bir savunma gerektiriyor.
Başka bir dünyanın var olabileceği gerçeği her zaman gelecek senaryosunun temel argümanıdır. Ezilen halklar, pekala yeni mücadele biçimleri yaratabilirler. Alt yapının oluşumuna yönelik ekonomik adacıklar oluşturabilir ( üretim ve tüketim ayağına yönelik kooperatifler, eğitim, enerji, kültür-sanat kooperatifleri gibi…), ve bunları küresel ölçekte bütünleyebiliriz.
Belki de ilk yapılacak olan sosyalizmin olabilirliği üzerine kapsamlı bir çalışmadır.
Günümüz yeni sol hareketler İlerici Enternasyonal önermekte. Ancak, tarif edilen İlerici Enternasyonalin sık sık vurguladığı ‘yeni anlaşma, yeni düzen’ söylemini tersten okursak yeni düzenin kapitalizmle anlaşmayı içerdiğini görürüz. Öyleyse yeni bir enternasyonal tarifi ile uluslararası çağrı söz konusu edilebilir.
Teknolojiye hakim olan egemendir. Hakim sınıfın tahakkümünü yıkmak ve yerine yeni bir dünya kurmanın yolu teknolojiye hakim olmaktan geçer. Bunun için de kooperatifleşebilir ve Küba örneğinde olduğu gibi yeni ufuklar açabiliriz.
Yeni bir sendikal anlayış, yeni bir sendikal örgütlenme üzerine ivedilikle tartışma açmalıyız.
Yabancılaşmaya karşı toplumsal alternatifler geliştirebiliriz.
Sosyal medyayı çok iyi kullanabilir, hakim sınıf çizgileri dışına çıkıp onu engelleyebiliriz. Onları Hacklayabiliriz. Kriminalize etmek bir egemen klasiğidir. Eğer kontrol altına alamıyorsa, suçlu ilan eder. Yasalar uydurup yasadışı ilan eder. Hackerlardan söz edilen her haberde, kar maskesiyle bilgisayar kullanan birini tarifleyen karikatür kullanılması gibi. Topluma verilen mesaj açıktır: “Hackerlar hem korkulan, hem de yeteneklerini kötüye kullanan suçlulardır, uzak durulmalıdır. Oysa, hakim sınıfın korkusudur Hackerlar. Ne yapıyorlar? Deşifre ediyorlar. Bozuyorlar. Tekniğin bilgisini paylaşıyorlar. Tüketim kültürüne, popüler olana direniyorlar. Bilginin tekellerde kalmaması için çabalıyorlar. Bilgiyi sıradanlaştırmaya çabalıyorlar. Bunları yaparken de çoğunlukla kahraman ya da kurtarıcı olmak, mesajlar vermek gibi dertleri de yok. Sadece girdabın dışında durmaya çabalıyorlar. İnsanlara tüketici olmamayı öğütlüyorlar. Zorunda oldukları için değil, keyif ve haz aldıkları için, sadece yapabildikleri için çalışıyorlar. Geleceğin barikatları sadece sokaklarda kurulmayacaktır, digital ortam başta olmak üzere her ortamda kurulacaktır.
Veri mülkiyetinin gönüllü vericileri olmaktan kaçınmak bile başlı başına bir eylemdir.
Başta gençler olmak üzere toplumda hayal kırıklığı yaratmaya aday bu hareketleri iyi izlemek, yapabilecekleri ve yapamayacakları üzerine toplumu bilinçlendirmek, uzlaşmacı eğilimlerini teşhir etmek sosyalist solun görevlerinden biridir. Öte yandan bu hareketlerle, daha fazla demokrasi talebi, katılımcı demokrasi uygulamaları, özelleştirmelere karşı yaşam hakkı niteliğinde olan eğitim, sağlık, enerji, ulaşım gibi hizmetlerin ücretsiz verilmesi, temel yurttaşlık geliri, geri çağırma ilkesi vb. konularda işbirliği yapmakta görevlerimiz arasında olsa gerek.
Eğer geçmişte Tekel ve Gezi Direnişlerinde olduğu gibi hazırlıksız yakalanmak istemiyorsak; geçmişte yaşanan 2001 Tandoğan esnaf protestoları ile başlangıç itibariyle benzerlik taşıyan Sarı Yeleklilerin protestoları iyi irdelenmeli, yakın gelecekte olası spontan protesto hareketlerinde hızlı ve etkin tavır belirlenebilmeli.
Gerek yeni sol dalga, gerekse sosyalist sol, “parlamento ve sokak” ve “daha iyi bir kapitalizm ve kapitalizmi aşma” ikilemleriyle karşı karşıya. Parlamenter mücadele kimi başarılar getirse de Syriza örneğinde olduğu gibi kapitalizmin ufkunun ötesine giden yolu açamıyor. Sokaklar ise düzenin sınırlarını zorlama noktasına gelemeden güvenlik güçlerinin duvarına çarpıyor. Bu ikilemin aşılmasına, bu iki mücadele alanını başarıyla birleştirmeye yönelik henüz bir çözüm üretilemiyor.
Yakın geleceğe yönelik, sandık demokrasisi ile sokak ikilemini aşmak, uzak geleceğe yönelikse küresel olgarşiye karşı mücadele biçimlerini şimdiden tartışmak gerek.
Kemal ULUSALER