Home / GÜNCEL / Politik gündem / Üçüncü Dünya Savaşı kapımızda mı?

Üçüncü Dünya Savaşı kapımızda mı?

3.Dünya Savaşı söylemi son günlerde oldukça sık karşılaştığımız bir söylem olageldi. Aslına bakarsanız bu söylem ikincisinin hemen bitiminden itibaren bugüne değin zaman zaman gündemde kendine yer bulmuştur. Kimi – bugünlerde olduğu gibi- yüksek volümlü kimi daha düşük. Bunlardan biri, 1962 Küba Füze krizi diğeri de Able Archer 83, NATO’nun 7 Kasım 1983’te başlayan ve Batı Avrupa’yı kapsayan, Casteau’daki Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargahı (SHAPE) Karargahı merkezli beş günlük bir komuta tatbikatıydı. Ancak güçler dengesi kantarın topuzuna endekslenmiş görünüyordu ve topuz her dönem bir şekilde dengedeydi. Aslında, SSCB’nin dağılmasını takip eden kısa süreçte tek kutuplu hale gelen dünyada denge değişmiş görünse de korkulan olmadı. Bu da kantar meselesinin göründüğü kadar basit olmadığını gösteriyor.
ABD’li siyaset bilimci Graham Allison’a göre denge meselesinde” Tukidides Tuzağı” önemli rol oynamakta. Allison’un 2017 yılında Houghton Mifflin Harcourt tarafından yayımlanan, Destined for War: Can America and China Escape Thucydides’s Trap? (Savaşa Doğru Giden Kader: ABD ve Çin Thucydides Tuzağı’nı Aşabilirler Mi?) adlı kitabında “Thucydides Tuzağı” kavramını açıklanmaktadır.
Thukididis veya Tukidisis (MÖ 460-MÖ 395), Antik Yunan döneminde yaşayan önemli bir tarihçi ve Atinalı bir Generaldir. Thukididis, Atina ile Sparta arasındaki 30 yıl süren ve MÖ 404 yılında sona eren ünlü Peloponez Savaşı sırasında yaşamış ve bu savaşları “Peloponnessos Savaşları” (History of the Peloponnesian War) adlı kitabında tasvir etmiştir.
“Lessons From History” (Tarihten Dersler) başlıklı kitabın ikinci bölümünde, yazar Graham Allison, öncelikle Atinalı General Thukididis’in hikâyesini özetlemekte ve Thucydides Tuzağı’nı detaylı olarak açıklamaktadır. Kilit cümleyi hatırlamak gerekirse, “Atina’nın yükselişi ve bunun Sparta’ya aşıladığı korku, savaşı kaçınılmaz hâle getirdi”. Bu, Graham Allison’ın “Thucydides Tuzağı” (Thucydides Trap) adını verdiği durumdur. Bir diğer ifadeyle, yükselen bir gücün hâkim durumdaki bir gücü tehdit eder noktaya ulaştığı ve yapısal gerginliğe neden olduğu andır. Tam da bu nedenle, MÖ 5. yüzyılda Atina ile Sparta arasında bir savaş başlamıştır. Günümüzde, Uluslararası İlişkiler literatüründe, bu konu, “güvenlik ikilemi” ve “güçler dengesi” kavramlarıyla ifade edilmektedir. Bu dönemlerde, Sparta, militarist siyaset ve kültürün merkezi durumundadır. Yalnızca tamamen sağlıklı çocukların yaşamasına izin verecek kadar gaddar olan Spartalılar, çocuklarını küçük yaştan itibaren sert bir askeri eğitimle yetiştirirlerdi. Spartalılar, ancak 30 yaşında ve 23 yıl devlete hizmet ettikten sonra vatandaşlığa hak kazanırlardı. 60 yaşına kadar da herkes askerliğe mecburdu. Atina ise, Sparta’nın tam zıttı şekilde, deniz yoluyla gelişen ticaret imkânları ve gelişmiş medeniyetiyle öne çıkıyordu. Açık bir toplum kurmayı başaran Atina, akademinin de merkezi ve tüm Yunanistan’dan öğrencilerin eğitim aldığı yer konumundaydı. Bu iki farklı yapıdaki şehir devleti arasındaki rekabet, kısa sürede bir savaşa dönüştü. MÖ 431’de, iki devlet, MÖ 404 yılına kadar sürecek büyük bir savaşa giriştiler.
Peki, bu savaş kaçınılmaz mıydı? Thukididis’e göre, savaşın sebebi, Atina’nın sürekli zenginleşmesi ve gelişmesinin Sparta’da yarattığı yapısal gerginlikti. Thukididis, bu noktada 3 önemli ateşleyici unsuru öne çıkarmaktadır: “çıkar”, “korku” ve “şeref”. Çıkar konusundaki tartışma ortadaydı; Atina’nın artan zenginliği ve etkisi, Sparta’nın en yakın komşularına kadar etki etmeye başlamış ve bu da Spartalıları savaş konusunda motive etmişti. Korku, her iki tarafın da birbirlerinin niyetlerinden emin olmamasından kaynaklanıyordu. Günümüzde de, silahlanma yarışı, büyük ölçüde korkudan kaynaklanır. Bu bağlamda üçüncü önemli kavram ise -Thukididis tarafından- “şeref” olarak belirtilmişti. İki devletin birbirlerine yaklaşımlarında gerekli saygıyı göstermediklerini düşünmeleri, ilişkilerinin bozulmasında etkili olmuştu. Bu noktada savaş gerçekten de kaçınılmaz mıydı?
Thukididis’e göre, Atinalıların hızlı yükselişlerinin kibire dönüşmesi ve Spartalıların endişelerinin paranoya haline gelmesi, savaşı önlenemez bir noktaya taşıdı.
Thucydides Tuzağı, tarihin birçok döneminde güç değişim-dönüşüm süreçlerinde yeniden yaşanmış ve bu tarz mücadelelerin birçoğu savaşla sonuçlanmıştır. Allison’a göre, son 500 yılda bu koşullar 16 kez ortaya çıkmış ve bunlardan 12’si savaşla sonuçlanmıştır.
“Bugün bu koşullar mevcut mu?” sorusuna yanıtların iki dayanağı bulunmakta; biri Çin Halk Cumhuriyeti’nin yükselen bir güç haline gelmesi, diğeri Ukrayna savaşı.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, 3’üncü Dünya Savaşı açıklamalarını da beraberinde getirdi. Önce ABD Başkanı Joe Biden, ardından Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve sonrasında Kuzey Kore lideri Kim Jong-un bu söylemi kullandı.
Tarihteki en kapsamlı yaptırımların uygulandığını vurgulayan ABD Başkanı, bunun dışındaki seçeneğin ise 3’üncü Dünya Savaşı olduğunu belirtti.

Macron’un açıklamaları ve Rusya ile NATO arasında bir çatışma riski ve olasılığı hakkında Reuters haber ajansı tarafından sorulan soruya Putin “Modern dünyada her şey mümkün.” yanıtını verdi ancak Üçüncü Dünya savaşı’nı kimsenin istemediği görüşünü de dile getirdi. Birçok Batılı ülke mesafeli yaklaşırken, özellikle Doğu Avrupa’daki bazı ülkelerin desteklediği Macron’un açıklamaları için “Herkes için açık ki, bu durumda tam ölçekli bir Üçüncü Dünya Savaşı bir adım ötede olacak. Ben kimsenin bununla ilgilendiğini sanmıyorum.” dedi.
Ardından eski NATO Komutanı Richard Shirreff, “Eğer İngiltere ve diğer NATO ülkeleri Ukrayna’daki duruma doğrudan dahil olursa, bu üçüncü dünya savaşını başlatır, buna şüphe yok. Uçuşa yasak bölge girişimi de aynı şekilde üçüncü dünya savaşına yol açar” açıklamasını yaptı.
Bunlara, “Tüm kanıtlar bizi İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre öncesine, fikir olarak birbiri ile uyumsuz ama yolları benzer siyasi blokların ortaya çıktığı zamana götürüyor.” sözleriyle basın dünyasından İndependent’ın Mısırlı yazarı Cemal el Keşki’de katıldı.
Aynı zaman diliminde platform kapitalizminin önemli isimlerinin yer altı sığınakları inşa ettiği haberleri geldi. Mark Zuckerberg ve Jeff Bezos’un gizli yeraltı sığınıkları bulunan malikâneler inşa ettiği ortaya çıktı. Diğer yandan, PayPal kurucusu Peter Thiel Yeni Zelanda’da yeraltı malikanesi inşa etmeye, Elon Musk da Mars’ta yerleşim kurmaya çalışıyordu.
The Ekonomist’de “Sapiens” ve “ Homo Deus” kitaplarının yazarı Yuval Noah Harari’de ;” Askeri bloklar arası gerilim arttıkça dünyanın bir ucundaki kıvılcımın küresel bir yangına dönüşme ihtimali yükseliyor. İttifaklar güvene dayandığından önemsiz görülen bir lokasyondaki küçük bir sorun bile 3. Dünya Savaşı’na sebep olabilir.” diyerek bu söyleme katılmış oldu. Harari, Ukrayna Savaşı’nı işaret ederek, Putin’e karşı cepheyi güçlendirme çağrısı yapıyor.
Rusya’nın ‘ilhak’ politikasına gönderme yaparak;” Putin’in Ukrayna’da kazanmasına izin verilirse bütün dünyada bu tarz emperyalizm geri dönecek. O zaman Venezuela’nın, Guyana’yı veya İran’ın BAE’ni fethetmesine nasıl engel olunacak? “ diyen Harari İngiltere, Fransa ve ABD’nin Irak, Suriye, Libya işgallerini, Fransa’nın Yeni Kaledonya’daki emperyal zorbalıklarını görmezden geliyor. Daha da öteye gidip, “ Avrupa ülkeleri savaş ne kadar sürerse sürsün Ukrayna’yı destek için kesin taahhütlerde bulunmalı. “ diyerek
Üçüncü dünya savaşı söylemlerinin nedeni olan bir savaşı körüklemekten imtina etmiyor. Bu işi öyle benimsemiş ki ABD ve AB’nin emperyal ülkelerinin yanına Hindistan’ı, Brezilya’yı, Endenozya’yı da çağırıyor. Görülen o ki çatışmadan beslenen emperyalizm solun zayıf düştüğü dünyada küresel bir çatışmanın zeminini hazırlamakta.
Emperyalizmin savaş tamtamları çaldığı bir dönemde hemen herkese daha duyarlı olma sesi yükseltme görevi düşmekte. Birgün Gazetesi’nde Selçuk Candansayar’da konuya değinerek,”Savaştan korkanlar kadar savaşı arzulayanların da olması yaşadığımız zamanın temel duygusunun “kaygı” olduğunu gösteriyor. Kaygı hissi geleceğe yönelik olarak yaşanılsa da aslında “şimdi” ile ilgilidir. Şimdi kendimizi nasıl hissediyorsak geleceğe o gözle bakarız. Şimdi bilinçli ya da bilinçdışı olarak kendimizi güçsüz, güvensiz ya da yetersiz hissediyorsak, gelecek de gözümüze başa çıkamayacağımız bir “tehlike” olarak görünmeye başlar. Olası gelecekte her ne olacaksa olsun üstesinden gelemeyeceğimizi hissediyorsak bugünden korkmaya başlarız.
Ne olacaksa olsun hissinin en önemli tehlikesi otoriter/karizmatik ve şiddet yanlısı liderliklere yönelik eğilimin artmasıdır. Tek başına ölümü beklemektense bir liderin ardında grup içinde eriyip “kimliksizleşip” öldürmeye giderek kendisini koruyabileceğini sananların sayısını artırabilecek bir dönemdeyiz.” Korkunun ötesine geçmenin önemine vurgu yapıyor. Ne derler bilirsiniz; “Korkunun ecele faydası yok.”

Kemal Ulusaler…Haziran 2024

Check Also

MEKSİKA’DA KADINLARIN PROTESTOSU…

Meksika’da 25 yaşındaki Ingrid Escamilla’nın 14 Şubat’ta öldürülmesi sonrası başlayan protestolar, 20 Şubat’ta yedi yaşındaki …