1933 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. kuruluş yıldönümü dolayısıyla, Mustafa Kemal’in isteği üzerine Sovyetler Birliği’nden bir belgesel film ısmarlanır. Belgeseli yapma görevi Sergey Yutkeviç ve Lev Arnstam’a verilir
2006 yılında İşçi filmleri Festivali’nin açılış gecesine “Maden” filminin yapımcılarından Arif Keskiner’i davet etmek için kendisinin işlettiği Çiçek Bar’a gitmiştim. Rus yönetmen Sergey Yutkeviç’in aşağıdaki öyküsünü ilk defa o gün ondan dinledim.
Yapımcı Arif Keskiner ve yönetmen Zeki Ökten 1977 yazında Moskova Film Festivali’ne “Kapıcılar Kralı” filmi ile katılırlar. Türkiye’den gelen sinemacılara Moskova’da sinema bakanının da olduğu bir davet verilir. Bu davete beyaz saçlı, uzun boylu birisi biraz gecikerek gelir. Bakan ayağa kalkar ve yeni gelen konuğa yerini verir. Bu konuk Sergey Yutkeviç’dir. Onu, “Sinemamızın en eskilerinden, hem yönetmen hem kameramandır. Sovyet sinemasının kurucularındandır” diye tanıtırlar.
Yutkeviç, oradaki Türk heyetine kendi Türkiye hikâyesini anlatmaya başlar…
“1933 yılında Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamaları için Sovyet sinemacı grubu olarak yoldaş Voroşilov’la[1] birlikte katılmıştık. Ben grubun kameramanıydım.
Ankara Hipodromu’nda tören başladı.
Tören yerinde kamerayı koyacağım yeri belirledim. Dünyanın dört bir yanından gelen filmciler var. Almanı, Amerikalısı, İngilizi, İtalyanı. Ellerinde son model kameralar… Bizimki gibi değil. Bilirsiniz biz Ruslar biraz kabayızdır. Kameralarımız ve kamera kablolarımız, mikrofonlarımız da kabadır… Diğer ülkeden gelenlerin ekipmanlarını görünce komplekse kapılıyorum. Kameralarımızı Kemal Paşa’nın konuşacağı tribünün karşısına yan yana kuruyoruz. Sonra makineye bağlı parmak kalınlığındaki kabloyu kürsüye çekiyorum; utanarak. Öbür kameramanlar gülerek küçümseyerek bakıyorlar bana. Gerçekten acınacak haldeyim. Ezildikçe eziliyorum. Bir süre sonra bütün konuklar gelip yerlerini alıyorlar. Bir süre sonra sağ tarafımızdan üstü açık bir otomobille Atatürk giriyor hipodroma. Vizörü gözüme dayayıp kamerayı çalıştırıyorum. Atatürk’ün otomobili önümüzden geçerken çevremde bağrışmalar, koşuşturmalar oluyor. Neler olduğunu öğrenmek için meraktan ölüyorum. Fakat gözümü vizörden ayıramıyorum. Atatürk otomobilden inip kürsüye yürüyor. Ben kamera ile takip ediyorum. Kürsüye gelip konuşmaya başlayınca kamerayı sabitleyip gözümü vizörden ayırıyorum. Sonra müthiş bir şaşkınlık yaşıyorum. Benimle birlikte çekim yapan tüm kameraların kablolarının, üzerinden Atatürk’ün otomobili geçince, parçalanmış olduklarını görüyorum. Ve bizim Rus kabalığı ilk kez işe yarıyor o gün. O bizim kaba bir parmak kalınlığındaki kablolar parçalanmıyor.”[2]
10.yıl törenlerinin görüntülerini sadece bir ekip çekebilmiştir. Bugün 10. yılla ilgili Atatürk görüntüleri işte Yutkeviç’in o günkü görüntüleridir.
“Türkiye’nin Kalbi Ankara”
Aynı yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. kuruluş yıldönümü dolayısıyla Mustafa Kemal’in isteği üzerine Sovyetler Birliği’nden bir belgesel film ısmarlanır. Belgeseli yapma görevi Sergey Yutkeviç ve Lev Arnstam’a verilir.
Sovyet yönetmenler “Türkiye’nin Kalbi Ankara”[3] belgeselini tüm Anadolu’yu dolaşarak hazırlar. Reşat Nuri Güntekin danışmanlık yapar. Moskova’da filmi banyo yapar, kurgular ve 1934 yılında Türkiye’ye gönderirler. Film 1950’li yıllara kadar sinemalarda film gösterimlerinden önce ve Halkevleri’nin özel gösterimlerinde yaygın olarak halka gösterilir.
Sergey Yutkeviç’in belgeseli, Başbakan İsmet İnönü ile yapılan röportaj ile başlıyor. Arka planda görülen sadece ve sadece bozkır, uzayıp giden kıraç topraklar. İnönü, Cumhuriyet’in projelerini coşkuyla anlatır. Yutkeviç İnönü’den sonra kamerayı Ankara kentine çevirir, yapım halindeki başkente… Bozkırın dört bir yanından Ankara’ya ilerleyen izci kızlar, köylü kadınlar, gaziler, askerler… Hepsinin yüzü gülmektedir hepsi başarmış olmanın gururu içindedir, hepsi gelecekten umutludur. Ve sonra kamera Mustafa Kemal’e döner… Yutkeviç aynı filmde kamerasını bir de Moskova’ya çevirir. Ekim Devrimi’nin başkenti Moskova’nın okullarına, bale salonlarına çevirir. Orada her şey durmuş oturmuştur. Herkes işinde gücündedir. Devrim yerini çoktan evrime ya da her neyse ona bırakmıştır. Oysa Ankara devriminin coşkusu yaşamaya devam eder…
Demokrat Parti iktidarı ile birlikte bu film devlet arşivinin tozlu raflarına kaldırılır. Ta ki Atatürk’ün ölümünün 31. yıldönümü dolayısıyla 10 Kasım 1969’da televizyonda gösterilinceye kadar… TRT’de gösterildiği sırada, dönemin TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak tarafından gece baskınıyla yayın yarıda kesilir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı “duyarlı” vatandaşları TRT’de Rusça komünist yayını yapıldığı gerekçesiyle ihbar etmişlerdir.
Bu olayın ardından TRT Program Daire Başkanı Mahmut Tali Öngören’in görevine önce ara verilir, kısa süre sonra da Öngören TRT’den atılır. O gecenin yayın sorumlusu gazeteci Varlık Özmenek ise disiplin cezasına çarptırılır ve 12 Mart’ın ardından o da TRT’den atılır.
Bu film ancak Moskova’da seyrettirilir!
Varlık Özmenek, 10 Kasım 1969’da programın nasıl yayından kaldırıldığını ve yaşadıklarını ANKA’ya anlatır. O gece Atatürk’le ilgili özel bir yayın paketi hazırladıklarını ve paketin sonunda da “Türkiye’nin Kalbi Ankara” belgeselini göstermeyi planladıklarını söyler:
“Filmi bilen ve bulan kişi benim. Sovyetler Birliği Elçiliği’nden istedik, onlar da filmin orijinalini bulup bize getirdiler. Filmin gösterildiği sırada biz yayın odasındaydık. Ben yayın sorumlusu, Mahmut Tali Öngören de Program Dairesi Başkanı’ydı. Televizyon yayınlarını o dönemde Mithatpaşa Caddesi üzerinde bir apartmanda yapıyorduk. Filmin ortalarına doğru TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak stüdyoya geldi ve ‘Bu film ancak Moskova’da seyrettirilebilir. Yayını kesin’ diyerek yayını durdurdu. Bu olay galiba dünya televizyon yayıncılık tarihinde de bir ilk oldu. Adnan Öztrak geldiği zaman ben anladım ki filmi bilmiyor. Oysa film Atatürk’ün ricası üzerine çekilmişti. Türkiye o zamana kadar 10. yıl marşını bile bilmiyordu, bu filmle birlikte öğrendi. Şimdi bu marş banka reklamlarında bile çalıyor. Öbür gün yer yerinden oynadı ve savcılık harekete geçti. Diğer gün de TRT Yönetim Kurulu toplandı. Mahmut Bey’in görevine ara verildi, bana da disiplin cezası verildi. Savcılık ise daha sonra takipsizlik verdi.”
Sansürlü ve sansürsüz kopyalar
Abdullah Gül döneminde “Türkiye’nin Kalbi Ankara” filmi Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde izlenebilir hale getirilir.[4]
Ancak bu film kesilip biçilip kuşa çevrilmiş bir kopyadır.
Örneğin filmin orijinalinde var olan İsmet İnönü’nün aşağıdaki konuşması sansürlenmiştir:
“Vatandaşlar Cumhuriyet’in 10. yılını kutluyoruz. Bugün ne kadar sevinsek hakkımız vardır. On sene evvel bu devir, cumhuriyetin muzafferiyetiyle başladı. On sene içinde Türk milletinin tahakkuk ettirdiği eserler bugün iftihar ile hatırlayabileceğimiz kadar büyüktür ve geniştir. İnkılapların kuvvetini vakit vakit eski zamanlara rücu ederek mukayese etmekte fayda vardır. Vatandaşlarım on sene önceki cumhuriyetten Türk milleti bugün hiç olmazsa on kat daha kuvvetlidir. Vatandaşlar Türkiye Cumhuriyeti’nin komşuları ile ve herkesle münasebetleri çok dostanedir. Fakat sizin bildiğiniz gibi, tüm dünyanın bildiği gibi bizim Türkiye Cumhuriyeti’nin harici politikasında esas olan nokta Sovyetler ile olan dostluğumuzun temel teşkil etmesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Sovyetler ile dostluğu, en çetin zamanlarda başlamış, en çetin imtihanları geçirmiş, bugün için, vadi için, iki milletin kalbine yerleşmiş esaslı bir politikadır. Bugün cumhuriyetin onuncu yılında bizim bayramımıza iştirak eden dostlarımızı, Voroşilov’u Karahan’ı Bubrov, Budyonni ve Krijanovski‘yi aramızda görmek bizim için büyük bir sevinç ve bahtiyarlıktır. Kendilerine bilhassa teşekkür ederim. Yaşasın cumhuriyet, yaşasın dostlarımız”
İnönü bu sözleriyle Sovyetlerin dostluğunu övmektedir.
Dipnotlar:
[1] Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda iki Sovyet generalinin de heykeli yer alır. Mustafa Kemal’in sağında Mihail Frunze, onun arka sağında da Kliment Voroşilov’un heykeli vardır. Frunze ve Voroşilov’un heykelleri, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’ye yapılan Sovyet yardımına duyulan minnettarlığı simgeler. Frunze 1921’de Sovyet Rus delegasyonunun başı olarak Ankara’ya gelirken, Voroşilov da savaşın taktik ve stratejisine önemli katkılarda bulunmuştur. [2] Arif Keskiner, “Yine mi Çiçek”, Can Yayınları, 2003, s.326 [3] Filmin sansürsüz kopyasından tamamını izlemek için tıklayınız! [4] Bugün Cumhurbaşkanlığı’nın resmi internet sitesinin arama bölümünde bu filme erişilememektedir.
Kaynak: Sinematek…