Home / KONUK YAZAR / TÜRKİYE MERKEZ SİYASETİ ve DEĞİŞMEYEN MUHALEFET

TÜRKİYE MERKEZ SİYASETİ ve DEĞİŞMEYEN MUHALEFET

TÜRKİYE MERKEZ SİYASETİ ve DEĞİŞMEYEN MUHALEFET
Türkiye’nin son yirmi yıllık yönetsel sürecinde, devlet merkezli politika yapmalarına rağmen, kendilerini sürecin muhalifi olarak tanımlayanların ortak noktaları, bu siyasal işleyişi belli bir isim/kişi üzerinden değerlendirmekten öte gitmedi. Kişi ve kişiye bağlı uygulamalarla sınırlı olan bu duruş, devletin işleyişine esas sistemin tartışılması boyutuna ulaşmadı.
Türkiye’nin geçmişten günümüze yaşadığı olumsuzlukların temelinde, devletin kuruluş kodlarından kaynaklı kronikleşmiş sorunları vardır. Bu sorunsallık, 1915’de başlayıp, Ağrı, Koçgiri, Trakya, Dersim, Ortaca, Sivas, Roboski’de yaşananlarla devam eden ve aynı merkezin siyasi tercihlerine göre alınan kararların sürekliliğinin sonucudur. Bu sürekliliği sağlayan, devletin kuruluş kodlarını oluşturan düşüncedir. Bu düşüncenin temelleri, Osmanlı tedrisatından geçmiş asker ve sivil bürokratlar tarafından, Türk milliyetçiliğini esas alan örgütlenme modeliyle, yani İttihat Terakki Cemiyetiyle hayat bulmuştur.
İttihat Terakki örgütlenmesiyle başlayan ve Türklük Sözleşmesi çerçevesinde yürütülen bu politika, Osmanlı’da hakim Müslümanlık Sözleşmesi’nin karşıtı ve MİLLİ DEVLET kurma projesidir. İttihat Terakki’nin kurucu kadrosu 1. Paylaşım Savaşı mağlubiyeti nedeniyle ülkeyi terk ettiler. Kalan kadrolar aracılığıyla temelleri atılan devlet ve kurulan yapıyla; biraz batıcı, biraz laik, biraz cumhuriyetçi, çoğunlukla TÜRKÇÜ ve SÜNNİ İSLAM anlayışını benimsedi.
Kronikleşen sorunların çoğu, bu anlayıştan kaynaklı, dokunulmaz devlet değeri olarak sunulan olumsuzluklardır. Tartışmalar, bu olumsuzlukların ortadan kaldırılmasıyla ilgili çözümün nasıl olacağını somut ifade eden projelerle yapılmalıdır. Bu yapılmadan adına DEĞİŞİM deseniz de; tartışmalar kısır döngü halinde, kendini tekrar ederek sürdürülecek ve ondan öte bir anlam ifade etmeyecektir.
Her seçim sonrası değişimden söz ederek, gündemi seçim sonucuna kilitleyen ve muhalefet gibi davranan bu anlayış, kişiler üzerinden durum analizleriyle, temel sorunların tartışılmasının önüne geçmektedir. Popülist söylemlerle, sistemin en önemli savunucusu konumundaki yerini korumaktadır. Yeni olarak sunulan aktörlerle, bu çıkmaz sokağın bekçiliğine soyunmaktadır. Günlerdir DEĞİŞİMLE ilgili tartışmalar; hukuksuzluk, adaletsizlik, pahalılık, işsizlik, yoksulluk, enflasyona bağlı yaşananlar gibi, saymakla bitmeyecek bir dizi sorunu unutturacak yoğunluktadır.
28 Mayıs sonrası CHP ve Kılıçdaroğlu üzerinden yapılan değerlendirmeler bu kapsamda okunmalıdır. Üstelik bu değerlendirmelerin HDP’den bağımsız yapılması, başlı başına sorunun kendisidir. HDP’nin kayıtsız koşulsuz Kemal Bey’e desteğinin yarattığı ivmenin, belli merkezlerde karşılığının olduğu gerçeğini görmezden gelmektir. Devlet merkezli politikalar üreten ve muhalifmiş gibi duran siyaset kurumu, tabanını sürekli bu anlayışla motive etmiştir. Bu siyaset kurumunun, tarihi geçmişine bakıldığında, insanı önceleyen ve devlet katında rahatsızlık yaratacak herhangi bir organizasyonun içinde olmadığı rahatlıkla görülecektir. Olayı yalnızca Kemal Bey’in öncüsü olduğu ittifakla değerlendirmek eksik olur.
Kemal Bey’in kazanması durumunda oluşacak siyasi iklimin belli merkezlerdeki anlamı, bu süreç kapsamında değerlendirilmelidir. Bu nedenle, Kılıçdaroğlu üzerine yoğunlaşan hiç bir analiz, süreci açıklamaya yetmez. Türkiye’nin tek derdinin, CHP’nin liderlik sorunu olarak tartışılması ve değişimle kastedilenin somut olarak ifade edilmemesi, popülist siyasete teslimiyettir. Aynı zamanda ülkedeki temel insani sorunların tartışılmasından kitleleri uzaklaştırmaktır. Gündemi popülist siyasetle belirleyenlerin gerçek amacı, CHP-HDP ittifakının yaratacağı siyasi iklimin oluşumunu önlemektir. Bu siyaseti belirleyen yelpazede; milliyetçilik temelli politika yapan tüm kurum ve kuruluşlardan, cemaat türü dini yapılara, oradan büyük sermayeye kadar uzanan ve aralarında zımni sözleşme bulunan adı konulmamış ittifakın katılımcıları mevcuttur.
Elbette bu tartışmaların temel amaçlarından birisi de, CHP’nin değişimini önlemek ve partiyi kuruluş kodlarının sadık savunucusu olarak fabrika ayarlarında tutmaktır. Böylesi bir “değişim”, toplumun ötekileştirilmiş kesimlerinin katılımıyla belirlenecek yönetim modelinin ilk adımı olabilirdi. Bu ilk adım atılmamalıdır!!!!!!!!!
Türkiye’nin temel sorunu KÜRTLER ve bu isimle adlandırılan siyaset değil, Kürtleri ve siyasetlerini sorun olarak sunan ve tüm siyasetini bu anlayışla programlayıp, ödünsüz uygulayan akıldır. Alevi sorunu olarak sunulan da aynı aklın ürünü siyasettir. Kendini “Türkiye Solu” olarak adlandıran yapıları da yer yer etkileyen bu çıkmazdan kurtulmak için,  Kürt ve Alevi sorunu olarak sunulan verili durumu, 150 yıllık siyasi sınırları belirleyen AKILDAN farklı gören siyasete ihtiyaç vardır.
30 Haziran 2023
Ali Ekber Pekşen
Bodrum

Check Also

YÜZ YILLIK APARTHEİD ve TEMEL EĞİTİME ETKİLERİ

“Yüzyıllık Apartheid”, Taner AKÇAM’ın Temmuz 2023’te ilk baskısı yapılan ve “1918-1923 Türkiye’si: Bağımsızlık ve Apartheid …