Home / GÜNCEL / ‘MAKARNACILARIN’ CAHİL CESARETİ Mİ?

‘MAKARNACILARIN’ CAHİL CESARETİ Mİ?

Geçtiğimiz Aralık ayında Çin’in Vuhan kentinde başlayan koronavirüs Covit-19  salgını, tam bir felakete evrilerek küresel bir salgına dönüştü. Korono virüs ile tanışmayan hemen hemen hiçbir ülke yok. Komünizmden hızlı davranıp  Yeni Dünya Düzeni hamlesiyle küreselleşen kapitalizm  salgınla birlikte tüm ülkeleri ne haliniz varsa görün moduna soktu. Dolayısıyla salgınla birlikte kapitalizmin geleceği ve sosyal devlet yeniden sorgulanır oldu. Kapitalizmin laçka halini temsil eden Trump’tan Macron’a, Johnson’dan Conti’ye, Bolsanaro’dan Erdoğan’a  kadar tüm hacıyatmazları salgının başından beri Teacher’ın “Toplum diye bir şey yok.” Sözlerinin içini doldururcasına bir davranış sergilediler.  Gelinen noktada yüzyılın ekonomik krizine işaret eden bir süreç görününce paçalar tutuştu ve kamu kasaları ardına kadar açıldı.

Belirsizlik halen had safhada da olsa yakın geleceğe ilişkin kaygılar şimdiden dillendiriliyor.  Olayın şüphesiz en büyük boyutunu sağlık oluşturuyor. Ardından ekonomik boyut ve sosyolojik boyut geliyor.

Her biri ayrı ayrı tartışılacak konular olmakla birlikte bugün burada ülkemiz özelinde sosyolojik boyutu irdelemek niyetindeyiz. Bu zaman zaman sol popülizm tartışmalarını da içinde barındıran sol açısından kendi toplumunu tanıma, ilişkilenme ve örgütlenme problemlerine çözüm üretecek saptamaları çıkartma çabasına yardımcı olacaktır kanısındayım.

Salgınla birlikte sosyal tecrit önlemleri gündeme getirilip, okulların, sınırların kapatılması, tüm toplu etkinliklerin iptal edilmesi, 65 yaş üstü sokağa çıkma yasağı konulması vb. önlemler alındı. Sağlık Balanı; “Herkes kendi olağanüstü halini ilan edebilir” diyerek ucu açık bir söylemde bulundu.  Özellikle vurgulanan evden çıkmayın söylemiydi.

Peki, ne oldu?

Halkın azımsanamayacak bir bölümü söylenenleri kulak ardı edip sokaklardaydı. Büyük bir bölümü çalışma zorunluluğu olanlar dışındaydı üstelik. Görüntüler İstanbul’dan Diyarbakır’a aynıydı. Yani Türk, Kürt bir tür ‘sivil itaatsizlik’ konusunda birleşmişlerdi.

Neden?

Bu vurdumduymazlığın nedeni ne?

Sokağa çıkma sinyallerini alır almaz marketlere koşup rafları boşaltan bu ‘makarnacıların’ aptal cesareti nereden geliyor?

Gerçekten korkusuzlar mı? Yoksa ne olup bittiğinin farkında değiller mi?

Önümde iki anket sonucu var. Biri 20 Şubat 2020 Tarihli. Bu ankete göre; Virüs bulaşmasında endişe duymayanların oranı, % 40,2…Panik mi yayılıyor, salgın mı? Sorusuna yanıt % 74 oranla panik olmuş. Önleyici bir yöntem uyguluyor musunuz? Sorusuna yanıt ise % 94 oranla hayır olmuş.

Bu anketten yaklaşık bir ay sonra, 16 Mart 2020 Tarihinde ( salgının bir hayli yayıldığı dönemde) yapılan ankette ise; salgın abartılıyor diyenler, % 52 imiş.

Yani halkın nerdeyse yarısı vız gelir tırıs gider havasında…

Açık kahvehanelerde okey oynayanlar, pikniğe çıkıp mangal yapanlar, canım sıkıldı deyip tura çıkanlar, “yok böyle bir şey. Bunlar Türkiye düşmanlarının oyun” diyenler. Azrailin de bir melek olduğunu hesaba katmayıp, .”Bizi melekler korur”diyenler.

Sosyolojik olarak bu durumu nasıl okuyalım?

Bu kitleyi; “ cahil, çıkarcı, gündelik hayatı şiddet ve taciz dolu, haksızlık ya da adaletsizliklere alkış tutan, ses çıkarmayan bir kitle gibi mi düşünelim.

Yankı Yazgan’a göre; “Bizim toplumda umursamazlık tehlikeyle başa çıkma tarzıdır”

Bu bir tür savunma mekanizması mı? Rahatlama yöntemi mi yoksa?

Bu umursamazlık mı, özgüven mi? Uzun erimli bir propaganda sonucu bir güven algısı mı?

Cornell Üniversitesi’nde çalışan Justin Kruger ve David Dunning, 1999’da açıkladığı bulgularına göre,

Dunning-Kruger etkisi mi söz konusu?

Dunning-Kruger etkisi özetle şu: “Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.

Ne dersek diyelim nasıl yorumlarsak yorumlayalım sonuçta bir gerçek var ortada; Kendine ve topluma zarar veren boşvermişlik

Bunda halkın riskleri/tehlikeleri bilmezlikten gelen zaafı olduğu kadar popülist sağ politikaların da  büyük etkisi var. Başta AKP olmak üzere bu güne değin tüm hükümetler hep kendilerini, yaptıklarının doğruluğunu savunmak uğruna bir düşman yaratmaları halkta kötülüğe karşı bilinç altında bir kanıksama olgusu yaratmıştır. Kötülüğe karşı çıkmak defans politikaları üretmek, direnmek, risk almak vb. gerektirir. Dolayısıyla halk Yazgan’ın dediği gibi umursamazlığı tehlikeye karşı daha risksiz bir karşı durma olarak görüyor. Bu onu bir bakıma rahatlatıyor.

Diğer yandan bu umursamaz tutum bilinçsiz de olsa bir tür eylemlik olabilir mi?

Sokak Siyaseti Adlı kitabında Asef Bayat benzer bir durumu; “ Sıradanın sessiz tecavüzü” olarak açıklıyor. Devletin ile yoksul halkın kurduğu ilişkide ikircikli bir durum söz konusu. Minnet duygusu ile nefret duygusu iç içe. Boyun eğmiş gibi gözükse de çatışma potansiyelini hep içinde barındıran bir durum söz konusu. Yani umursamazlık hem bir savunma hem de karşı çıkışı barındırır içinde. Umursamazlık bir tür pasif eylemlilik aslında.  Kuralları çapraşık bir oyundur bu. Gecekondulaşma ile toprak işgali,  işportacılık ile sokak işgali, değnekçilikle kaldırım işgali, elektrik, su vb.lerinin kaçak kullanımı, hep bunlar “sıradanın sessiz tecavüzüdür” Yine Bayat’a göre “Bu çatışma da, memurlara rüşvet vermek, siyasi partilerle işbirliği yapmak, siyasal rekabetten çıkar sağlamak ve resmi ya da sivil örgütleri istismar etmek, hepsi oyunun kurallarındandır.”

Bu oyunun aktörlerinden sisteme karşı mücadele güçleri de çıkabilir, sistemle entegre olan – mafya ya da Orta ve Güney Amerika’daki kontralar ile  İran’daki Pasdaran gibi – güçlerde…

Burada önemli olan özellikle sol güçlerin halka yaklaşımı olsa gerek.

Halkı bu davranışlarından dolayı , cahil, çıkarcı, yobaz, yalaka vb. söylemlerle dışlayacak mıyız? (Ki o zaman kendimizi de dışlamış oluruz. )

Yoksa, Yaşar Kemal’in “Ağacın Çürüğü” adlı eserinde: ”Bizim işimiz halka inanmak. İki büyük güç vardır; doğa ve halk. Biz halka uzanıp, gerçekleri halka ilettiğimiz zaman, halkın bizimle olacağına inanırız. Halk ne sağır, ne de kördür. Ne de aptaldır. Halkın tek günahı bilmezliği ve aldatılmışlığıdır. “dediği gibi halka olan inancımızı mı vurgulayacağız?

Elbette ikinci yol tercih nedenidir. Ancak popülizm tehlikesini yadsımadan, öngörerek.

 

 

 

 

 

 

 

Check Also

Tarihi kendine göre yazanlar bilmeli ki, biz de silme gücüne sahibiz.

Tarihi kendine göre yazma gücüne sahip olanlar bilmeli ki, biz de silme gücüne sahibiz. Cumhuriyetin …