Home / GÜNCEL / KAPİTALİZMİN YENİ EVRESİ ve SOSYALİST DAYANIŞMA…

KAPİTALİZMİN YENİ EVRESİ ve SOSYALİST DAYANIŞMA…

Günümüzde çokça dile getirilen konulardan biri de teknolojideki hızlı gelişim. Bu sürece insanlığın hazır olup olmadığı, gelişmelere nasıl yanıt vereceği biçiminde sorulara cevap aranıyor. Öte yandan kapitalizmin nereye doğru evrilmekte olduğu, sonunun yakın olup olmadığı, sınıflar mücadelesinin yeni evrede nasıl şekilleneceği de diğer tartışma konuları.

Avrupa, Endüstri 4.0 ya da 4. Sanayi Devriminden söz ederken, Japonya Endüstri 5.0’ı konuşmakta. Bin yıllar boyu meydana gelen teknolojik gelişmeler son 100 yıldakinin yanında oldukça sönük kalıyor. Daha da ötesi, artık sıçramalar yüz yıllarla değil 20-30 yıllarla ifade edilmeye başladı. Mevcut durumda gelecek kurgusu, bilim kurgu gibi uzak mesafede duran fenomen olmaktan çıkıp yakın geleceğin prototipi olarak oldukça net bir biçimde önümüzde durmakta. Bilim insanlarından toplumun diğer kesimlerine hatta bir bölüm kapitaliste kadar herkes kaygılı. Distopya ütopyaya baskın gelmekte.

Kapitalizm birçok süreçlerden ( devrimlerden) geçti, ancak bu kez yaşananlar geçmiştekilere pek benzemiyor. Endüstri 4.0 / 4. Sanayi Devrimi; nesnelerin interneti (IoT), yapay zeka, 3 D yazıcılar, tüketim ilişkilerinde nöropazarlama ve robotik ile hayatın her alanını geri dönülemez bir biçimde değiştirmeye aday.  İnsanın insana ve çevresine hızla yabancılaşması, insanın digital bir dünya içine hapsedilmesi, yüksek seviyelerdeki işsizlik, kapitalizmin artık artı-değere ihtiyaç duymayacağı, hatta insana da ihtiyaç duymayacağı bir yere evrilebilir.  Elysium film olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşebilir. S.Hawking’in dile getirdiği kaygılar olayın sadece bir bölümü, buzdağının altında neler saklı bilmek, irdelemek gerek. Spontan patlamalar olasılığını yakın gören ülkeler ( Finlandiya, İskoçya, İsviçre vb. gibi…) şimdiden “vatandaşlık geliri” vb önlemler (!) alma yolunu denemekteler. Mevcut durumda ezilen sınıfların yeniden tahlili, mücadelenin küreselleşmesi, klasik üretim araçlarının yerini alan yeni üretim araçlarının kapitalizmin değişen yüzü küresel oligarşiden alınması ve yeni toplumsal sistemin nüvelerinin bu günden inşası enine boyuna tartışılmalıdır.

Bu Güne Nasıl Geldik?

Kapitalizm bir toplumsal ve ekonomik düzen olarak ortaya çıktığından beri sürekli değişen bir dinamizm içindedir. Durağan bir ortaçağ sürecinden sonra teknolojinin ivme kazanmasıyla değişimler de ivme kazanmıştır. Kapitalizm teknoloji sayesinde kapitalizm olmuştur. Teknolojiye hakim olan düzene hakim olmakta ya da kendi düzenini tesis etmektedir. Gelecekte de bu böyle olacaktır.

1.Sanayi Devrimi, 1712 buhar makinesinin bulunması ile başlar. Enerji kaynağı olarak kömür yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.   İlk endüstriyel dokuma tezgahı 1784’te kullanılmaya başlandı. Bu dönemden önce kapitalizm manüfaktür üretim dönemini yaşamıştır. Henüz makinaların olmadığı büyük atölyelerde Ortaçağ’dan gelen iş aletleri ile üretimin yapıldığı bir dönemdir. İş bölümü henüz çok sınırlıdır. Kapitalist üretim biçimi hızla gelişmeye başlayınca kırlar boşalmaya, büyük kentler oluşmaya başlamıştır. Feodalizmin kırlardaki katılaşan yapısına karşı kentlerin doğuşu ve yepyeni bir sosyal yaşama oluşmaya başladı.

  1. Sanayi Devrimi; elektrik ve iş bölümüne dayalı seri üretime geçilmesiyle başlar. Elektriğin bulunuşu 1700’lerin başına kadar gitse de, elektrik motorlarının kullanımı ve seri üretim için bir 150 yıl geçmesi gerekmiştir. İş bölümüne dayalı, elektrik enerjili kitlesel üretimin devreye girişi bu dönemin ayırt edici özellikleridir. Yine bu süre içinde enerji kaynağı olarak fosil yakıtlardan petrolünde kullanılmaya başlanması, içten patlamalı motorların ve otomotiv sanayiinin devreye girişi, çelik üretiminde devrimsel yenilenmeler, telgraf ve telefonun bulunuşu kapitalist üretimin gelişmesinde büyük sıçramalar yaratmıştır.
  2. Sanayi Devrimi 1970’lere de başlar. İmalatta otomasyona geçiş, elektronik ve bilgi teknolojilerinin devreye girişi… İlk programlanabilir mantıksal denetleyici (PLC) 1969’da üretimde yerini almıştır. Nükleer enerjinin kullanımı, bilgisayarların üretim ve yaşama ilk girişleriyle sembolize olur. Aslında o günlerden beri 3. Sanayi Devrimi içindeyiz. Son elli yılda teknolojik gelişme ve üretim biçiminde yaşanan değişimler, bunların sosyal yaşama etkileri insanlığı yeni bir nitelik sıçramasının eşiğine getirdiği için 4. Sanayi Devrimi’nden söz edilir oldu. Aslında 3.dönemin otomasyon ve robot kullanımındaki ilerlemesi 4. Dönemin işaretlerini içinde barındırmaktadır. Otomasyon ve robotların devreye girmesi, çalışma yaşamında da değişikliklere neden olmuştur. Daha önceki dönemlerde makineler işçinin el becerilerinin yerini almışken 3. dönemle birlikte onları doğrudan üretimin dışına itmektedir. Örneğin otomotiv sanayiinde robot kullanımı ve otomasyon %90’lar seviyesindedir.
  3. Sanayi devrimi otomasyon-robotik, nesnelerin interneti (IoT) gibi sistemlere dayalı üretimin devreye girişiyle adından söz ettirmeye başlamıştır.

 

1.0’ dan 4.0’ a Sınıflar Mücadelesi:

Feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde emekçiler bir yandan topraktan, atölyeye çekilirken diğer yandan da bu güne değin hala varlığını sürdüren gaddar madencilik sektörünün köleleri olarak varlıklarını sürdürmekteydiler. İlk dönemlerde madenlerle birlikte alınıp satılan maden emekçilerinin durumları bugün de çok farklı değildir.  Elektrikli araçları ve pil teknolojileri için gereken lityum, nikel, kobalt ve grafit içinde yakın gelecekte aynı zulme maruz kalacakları mevcut sistem içerisinde kaçınılmaz gözükmekte.

Atölyeden fabrikaya geçerken sınırlı iş bölümü ve el emeği ile el aletlerinin kullanımı yerini daha yoğun iş bölümüne ve makineleşmeye bırakmıştı. Üretime makinaların girmeye başladığı yıllarla birlikte iş bölümü artmaya başlamış, işçi sınıfının üretimdeki konumu değişmiştir. Nitelikli emek makineler aracılığıyla niteliksiz emeğe dönüştürülürken metaların tasarım ve üretimi birbirinden ayrılmıştır. Üretim bant sistemi ile vasıfsız işçiler tarafından yapılırken malların tasarımı tekniker ve mühendisler tarafından yapılmaya başlamıştır

Diğer yandan emekçi kırdan kente göçmüş, mekan kavramı da değişmiştir. Bu değişimler emekçinin kendisine, ürettiğine, çevresi ve kültürüne yabancılaşmasına neden olmuştur. Sanayileşmeyle birlikte madde veya nesne, insan hayatının her alanına girmekte, insanı silikleştirerek yabancılaştırmaktadır. Yabancılaşma kavramıyla sanayileşme kavramını birbirlerine paralel olarak açıklayan Marx, insanın emek vererek ürettiği malın mülkiyetinin başkasına ait olmasının insanı o nesneye veya mala karşı yabancılaştırdığını düşünmekteydi. Dolayısıyla işgören tarafından üretilen malın özne konumuna gelmesi ve işçinin de nesne veya bir meta haline dönüşmesinin yabancılaşmanın en temel özelliği olduğunu savunmaktaydı.

Öte yandan makineli üretim, meta üretiminin devasa büyümesi ve işçilerin kapitalistler karşısında ulusal ve uluslararası düzeyde birliğinin olanaklarını sunmuş, binlerce kişinin bir arada çalıştığı fabrika düzeninin kurulmasını sağlayarak, işçilerin sınıf olarak birleşmelerinin imkanlarını devasa büyütmüştür.

21.Yüzyıla geçerken sermayenin yapısı da değişmeye başladı. Finans – kapital zorbanın finansal hareketlilik dönemi başladı. Şişen / patlayan finans piyasası döngüsü dünyayı sarstı ( 2008 krizinde olduğu gibi.) Her sabah televizyonlarda “piyasalara bakmak” kapitalizmin yarattığı yeni bir ayin türü oldu. Dünyanın en büyük 2000 şirketinin sermaye yapısında % 73,6 ile finans sermayesinin kesin bir ağırlığı vardır. Ayrıca toplam kar içinde en yüksek pay da finans sermayesinden gelmektedir. Toplam karın % 33,5’i spekülasyonlardan gelmektedir. İnformatik sektörünün toplam sermaye içindeki payı son 10 yılda bir büyüme göstermemiş % 5,5 seviyesinde kalmış, ancak toplam kar içindeki payı büyük sıçrama göstermiş % 0,8’den % 17,3’e çıkmıştır. Kapitalizmin belkemiği üretim (manüfaktür) sektörünün toplam sermaye içindeki payı 2014 yılında sadece % 6,9’dur. Bu sektörün toplam kar içindeki payı ise % 18,6’dır. 1970’lerden sonra bankalar büyük bir hızla büyümüştür.

1970’li yıllarla birlikte İnformatik Çağı’na adım atılınca üretimde iş bölümünde yeni gelişmeler yaşanmaya başlandı. Bant sisteminden (Fordizm’den) takım çalışmasına geçişle vasıfsız işçiler üretim bilgisi edinme anlamında kısmi nitelik kazanmaya başladılar. Bilim ve bilginin üretimle ilişkisi köklü bir şekilde değişti, sürekli yeni metaların yaratıldığı bir üretim biçimi ağırlık kazanmaya; böylece meta içinde “kafa emeğinin” payı büyümeye başladı. Mühendis, tasarımcı vb. elemanlarının sayısı daha önceleri olmayan seviyelere çıktı. Öte yandan, dünün bant işçisinin yerini yavaş yavaş robotlar almaya başlayınca doğrudan üretimde bulunan işçilerinin sayısı azalmaya başladı. Yoğunluk bilgi ve hizmet sektörüne kaydı. Kapitalizmi fabrikalı yıllarında nicelik olarak en kabarık kesim sanayi üretiminde yer alan işçilerdi. Bugün bu kesimde çalışanlar sınıf içinde % 20’ler seviyesindedir. Çalışan sınıfın  % 80’i bilgi ve hizmet kesiminde çalışmaktadır. Bilgi ve hizmet iş kollarında işgücü homojen değil, nitelik olarak çok farklı özelliklere sahiptir; ayrıca iş yerleri büyük fabrika yıllarına göre az sayıda işgücünün çalıştığı, dağınık konumlardadır. Bu süreç derinleşerek devam ediyor. Böylece işçi sınıfının sahip olduğu birlikte davranma yeteneği de giderek zayıflıyor. Sanayi üretimi alanında işçi sınıfı oldukça daralsa da, hala belli bir yere sahip. Fakat bu alanda çalışma taşeronlaşma, sendikasızlaşma, güvencesizleşme ile önceki dönemlerden çok farklı hale gelmiştir. Güvencesiz iş koşullarının artmasıyla toplu pazarlık sistemi büyük darbe yemiş olup çalışanların iş garantisi ortadan kalkmış, çalışma saatleri esnek hale gelmiş, büyük mücadelelerle elde edilmiş bu haklar aşınırken 8 saatlik işgünü neredeyse tarihe karışmıştır. Bu gelişmeler uluslararası söylemde “prekarya” diye bir kavram yaratmıştır. Güvencesiz koşullarda çalışanların önemli bir kısmı niteliksiz işgücüdür. Kıpırdadıklarından kapının önüne konulma duygusu ve tehdidi ile yaşarlar.

Diğer yandan küresel yoksulluk, iç savaşlar, işgaller büyük çaplı göçlere neden olmaktadır. Bu göç alan yerlerde işsizliği büyütmekte ve ücretleri düşürmekte, sınıf mücadelesini zayıflatmaktadır. Bir başka olumsuzlukta göçen nüfusun bulunduğu ülkede normal koşullarda sınıf mücadelesine katılmasının uzun zaman alması ve göç sürekli yenilendikçe aynı kısır çember işlemeye devam etmesidir.

Sanayi devrimleri sadece teknik bir değişim gibi algılandığında kapsamı çok daraltılmış olur. Aslında değişen tüm toplum yapısı ve insanlar arası ilişkilerdir. Yabancılaşma burada da biçim değiştirerek sürmektedir. Fordizm günlerinde aynı hareketlerin her gün tekrarından doğan yıpranma ve aşınmanın yerini tümüyle güvensiz bir ortamda çalışma almaktadır. Genel olarak kafa emeğinin çoğalmasına rağmen, çalışma ortamında yoğun bir güvensizlik oluşmaktadır. Bu durum işle insan arasındaki ilişkiyi kaçınılmaz bir şekilde değiştirecektir.

Kapitalizmde sınıf mücadelesini yumuşatan, uzlaşmacı zeminlerde seyretmesini sağlayan bir “tampon sınıf” vardır: Orta sınıf! Eğer bu sınıf bir biçimde erirse “hoşnutsuzluklar” artabilir. 4. Sanayi Devrimi’nin ürünlerinden birisinin de bu olması bir olasılıktır.

  1. Sanayi Devrimi ve sonrası; kapitalizmin intiharı mı?

Korkut Boratav, “Dünya emek havuzu ve robotlar. Bir Bankacıdan Aykırı Sesler” başlıklı yazısında Bank of International Settlements (BIS)’in “baş iktisatçısı” olan Claudio Borio’ya atıfla;  Bario’nun dünya emek havuzunun yarattığı sorunları ağırlaştıran teknolojik etkenlere dikkat çektiğini ve emeğin pazarlık gücünü, küreselleşme gibi teknolojik ilerlemelerin tehdit edeceğini vurguladığını belirtiyor. Ve daha sonra da otomasyon ve robotlaşmaya dikkat çekerek; “Robotlaşma oranı, imalat sanayiinde 10.000 (on bin) işçiye düşen robot sayısı olarak tanımlanıyor. Dünya ortalaması 70 civarındadır. Liste başında 530 ile Güney Kore yer alıyor. Japonya, Almanya ve ABD bu ülkeyi izliyor. 2015’te tüm dünyada 1,6 milyon sanayi robotu kullanılmaktaymış. Yıllık ortalama yüzde 16’lık bir artışla bu sayının 2019’da 2,6 milyona çıkacağı öngörülüyor.  Emek maliyetlerindeki tasarruf (düşme), robot yatırımını kaç yılda karşılar? Bu hesaptaki amortisman süresi, robotlaşmanın ortalama verim artışlarını ölçer. Bir örnek olarak Çin’de elektrik kaynağında robotlaşmanın amortisman süresi veriliyor. 2010, 2015 ve 2017 ortalamaları hızla düşmüştür: 5,3 yıl → 1,7→ 1,3 yıl… Bu tempoya yaklaşan verim artışlarının  diğer üretim süreçlerine taşınması dramatik sonuçlar yaratacaktır.” diyor.

Devamla,“Bu İşin Sonu Nereye Gider?” sorusunu sorup;” Uzun vadeli düşünelim: Gelişkin yapay zekâ yöntemleri sayesinde robotların da robot ürettiği bir dünyada, işsizler çalışan işçileri aşarsa; emeğin metalaşması imkânsız olur. Metalaşan emeğin yok olması işçi sınıfının, dolayısıyla kapitalistlerin de yok olmasıdır. O zaman kapitalizm hangi akla uymaktadır? Bence, bu sistem, doğası gereği, akrep gibidir: Kendisini yaşatan işçi sınıfını yok ederek intihar etmekte; kendi sonunu da getirmektedir.” biçiminde yanıtlıyor.

Korkut Hoca’ya (Boratav) göre kapitalizm intihar etmekte. Sapiens ve Homo Deus kitaplarının yazarı Yuval Noah Harari’de geçen ay bu konuda ilginç açıklamalarda bulundu. Konu Türkiye’de olduğu gibi dünya ölçeğinde de son dönemlerin en çok tartışılan konularından biri. Teknolojik gelişmelerin boyutu insanlara “Nereye gidiyoruz?” sorusunu sordurmaya başladı. Geçenlerde EMO İzmir Şubesi’nin gerçekleştirdiği “Yapay zeka” konulu konferansta özellikle gençlerin salonu tamamen doldurması yakın ilginin önemli bir işareti. Bu dünyanın hemen her yerinde böyle.

Önce teknolojik gelişmelerden başlarsak şunlar söylenebilir: İlk önemli değişim yeni nesil yazılım ve donanımdır. İnanılmaz bilgi kapasitesi olan ve öğrenebilen yazılımlarla yapay zekanın sınırlarına gelinmiş olmasıdır. İkinci önemli değişim, cihaz tabanlı internetin ya da Nesnelerin İnternetinin IoT (İnternet of Things) gelişmesidir. Böylece yeni dönemde İnformasyon Teknolojisi ile Operasyonel Teknolojinin birlikte çalışması mümkün hale gelecektir. Bu yeni bilgilerin sürekli üretime uygulanması ve aktarılabilmesi anlamına gelir. Öte yandan Nesnelerin İnterneti ile makinaların makinalarla internet üzerinden ilişkisi sağlanacaktır. Bu gelişmelerden hareketle gelecek on yıllarda üretim ve yaşam alanlarına nelerin girebileceğiyle ilgili bugünden öngörüler yapılmaktadır. Bunlar artık fantezi değil yakın zamanda yaşamımıza girecek yeniliklerdir. Belli başlıları şöyle sıralanabilir:

  • Devasa bilgilerin depolanma imkanı,
  • Yapay zeka ve karar alma süreçlerinin onunla birleştirilmesi,
  • Tam otomasyon sağlanması ve fabrikalarda “ışıklar kapalı” denilen üretim sistemine geçiş,
  • Robotların her alana yayılması,
  • 3 D yazıcılar ile baskı ve üretim,
  • Nöropazarlama tekniklerinin uygulanması…

 

Kapitalizm, interneti sistemin bir gözetleme kulesi olarak kullanıyor. Bilgisayarları, cep telefonlarını denetim altında tutuyorlar, GSM şirketlerinden “yasal” ya da “yasa dışı” olarak bilgi talep ediyorlar ve bunu da elde ediyorlar. Kişinin hangi web sitelerini ziyaret ettiğinden, tutun da, sosyal medyada hangi mesajları paylaştığına ya da hangi e-posta mesajlarını yolladığına dek bireyi gözetliyor ve böylece de denetliyorlar. Sistem şimdi nerede, ne yaptığımızı, ne yediğimizi ve ne dūşūndüğūmüzū an be an biliyor. Bu bilgiyi gönüllü olarak sosyal medyada paylaşan da bizleriz.

Yapay zeka, bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri zeki canlılara benzer şekilde yerine getirme kabiliyetidir. Yapay zekayı son dönemlerde zaten sıklıkla duyuyoruz ama ilerde bunu daha sık duyacağımızdan hayatımıza daha fazla gireceğinden emin olabilirsiniz. Yapay Zeka: üzerine pek çok spekülasyon yapılıyor, ancak üretimde ve toplumsal yaşamda yaratacağı değişimler açısından üstünde düşünme zamanı çoktan gelmiştir. Dijitalizasyonun katlanarak büyümesi her şey ve herkes hakkında çok büyük bir bilgi yığını yaratıyor. Buna paralel olarak, karmaşık problemlerle ilgili bilgisayar programları hazırlanabiliyor, programların öğrenme ve kendini geliştirme yeteneği hızla ilerliyor. Bu durum, karar vermek için büyük bilgi depolamasının yükselişi ve yapay zeka ve robotların karar verme ve iş üzerine etkilerinin artması üzerine inşa ediliyor.

Öte yandan,  Uluslararası Robotik Federasyonu’nun yaptığı açıklamaya göre, 2015 yılında gerçekleşen yüzde sekizlik artışla robot satış rakamları ilk kez yıllık 240 bin adet robotun üzerine çıktı. Endūstriyel robot satışları her gūn artıyor. Bu da robot yapan robotların bir gūn fabrikalarda tamamen insanların yerini alabileceǧi dūşūncesini gūçlendiriyor. Yine aynı verilere göre 2016 sonunda dūnyada satılan robot sayısının 1,7 milyon olacaǧı öngörūlūyor.

Nesnelerin İnterneti son sanayi devriminin diğer önemli bir ayağıdır. Hemen her şeye insan ve aletlere küçük sensörler ilave ederek şeylerin birbiri ile doğrudan ilişkisi sağlanacaktır. Bu aynı zamanda üretim süreçleri için de geçerlidir. Böylece makinalar hiçbir zaman kaybı olmaksızın birbirleriyle irtibat içinde olacaklardır. Üretimde etkinliğin ve güvenliğin artması sağlanacaktır. Bu aynı zamanda bugüne kadar bu ilişkiyi kuran insan işgücünün devreden çıkması anlamına geliyor. www.newlooklistens-gbr.co.uk

Ve 3 D yazıcılar…3D (üç boyutlu) baskıcılar üretim ve tüketime yeni bir boyut kazandıracaktır. Bir yandan 3D baskıcıları yetkinleştikçe bu araçlarla hemen her şey üretilebilir hale gelecektir. İnsan organlarının bile üretiminden söz ediliyor. Bu anlamda 3D basım başlıca üç alanda etkili olacaktır. Sağlık alanında yapay insan organlarının üretilmesi 3D ile daha etkili ve basit olarak mümkün hale geliyor. Diğer alan doğrudan üretim alanıdır. 3D ile dizayn ve üretim arasındaki zaman ve mekan kısalacaktır. Meta çeşitliliğini artıracak, ayrıca yeni meta yaratımını hızlandıracak etkileri olacaktır. Son olarak, tüketicilerin kendi çaplarında ve ihtiyaçlarına göre üretici olma imkanı ortaya çıkmaktadır

Bilgisayar programı yazan programların geliştirilmesi ve ayrıca öğrenebilen programların yaratılması yapay zeka yolunda önemli adımlardır. Bu gelişmeler dikkate alınarak yapılan tahminlere göre ABD’de gelecek 20 yıl içinde işlerin % 47’si bilgisayarların eline geçecektir. Yine araştırmalara göre dünya ölçeğinde gelecek yıllarda 140 milyon kafa emekçisini bilgisayarlar işinden edecektir.

 

Bütün bunları bir bütün olarak ele aldığımızda 4. Sanayi Devrimi üretim ve sosyal yaşamda büyük değişimlerin habercisidir.

Makinalar bugüne kadar insan emeğinin niteliğini ortadan kaldırdı, onu makinaların basit bir uzantısı haline getirdi. Yeni gelişmeler -robotlaşma ve yapay zeka- ile insanlığın büyük bir bölümü üretim dışına itiliyor. Bu yeni bir gelişmedir. Son sanayi devrimlerinin en temel özelliği budur.

İnsanın insandan uzaklaşması…

Günümüz insanı artık sosyal paylaşım ağlarının bir parçası haline gelmiştir. İnsanlar artık bankacılık, alışveriş, eğitim, sağlık, randevu alma ve akla gelebilecek her türlü işlemlerini online ortamlar aracılığıyla, oturdukları yerden tek bir tuş ile gerçekleştirme olanağına sahip. Her türlü formattaki enformasyona mekan ve zamandan bağımsız olarak ulaşma imkanına sahip olan bireyin iletişim süreci küresel bir boyut kazanmaktadır. Bu sayede insanlar coğrafi engelleri aşarak; dünyanın farklı noktalarındaki insanlarla iletişim kurma imkanına sahip olabilmektedir. Bu durum insanları bir dünya vatandaşı haline getirmenin yanı sıra; ekranlara bağımlı hale getirerek yalnızlaşmalarına, akabinde çevrelerine ve kendilerine yabancılaşma gibi sorunları beraberinde getirmektedir.

Nesnelerin interneti giderek hayatımızda yer almaktadır. Eskiden iş yerinde çayımızı kahvemizi getiren iki çift laf ettiğimiz çalışanların yerini artık çay/kahve makineleri aldı.  Yakın gelecekte, çay/kahve makinesi, çay ya da kahve stoğunun bitmesinden haberdar olacak, anlaşmalı  tedarikçi makineye sipariş geçecek, tedarikçi makine çay ya da kahveyi drone yükleyip, sipariş edilen yere kargo edecek. Drone siparişi ihtiyaç sahibi makineye teslim ederken kripto para ile digital ortamda ödeme gerçekleştirilecek. İnsanın insanla teması böylece kesilmiş olacak. Nesnelerin interneti yaşamımıza girdiğinde artık markette kasiyer ile iki laf edemeyeceğiz. İnsanın insanla teması  zaman ve mekan içinde kesilmiş olacak ve yabancılaşma büyük boyutlara varacak.

ABD ve Japonya’da büyük şirketler internet üzerinden çalışmaya başladılar. Ev-ofis uygulamasıyla giderlerini önemli ölçüde azaltmaktalar. Bu çalışma tarzına göre,  kişi evinden ana bilgisayara bağlanıyor ve ofise gitmeden çalışma olanağına kavuşuyor. Elektronik ticaret yaygınlaşıyor. Bu ticaret biçimi, şirketlere büyük olanaklar sunuyor. Çünkü büro giderleri tamamen ortadan kalkıyor ve az kişiyle çalışmanın olanakları yaratılıyor.  Bu yaygınlaşırsa, insanı tamamen, şimdikinden çok daha fazla kendi kutusuna hapsedebilir  ve sosyal ilişkilerini ortadan kaldırabilir. Kişi, zaten güvenli olmayan sokaklara çıkma ihtiyacı duymayacak, alışverişini internetten sipariş edebilecek ve evinin kapısında teslim alacak. Yaygın eğitim de internet üzerinden yapılabilecek. Sürekli 24 saat evde yaşayan bir ailenin, nasıl sağlıklı ilişki sürdürebileceğini söyleyebilmek hiç kolay değil. Būtūn bu gelişmelerin sonuçlardan birisi de insanın kendisine, topluma ve her şeye ışık hızında bir yabancılaşacağıdır.

 Kapitalizmin sonu, küresel oligarşizmin başlangıcı…

Son teknolojik gelişmeler ve yaratacağı olası kargaşa, “ kapitalizmin sonu mu geliyor?” sorusunu da beraberinde getiriyor.  Rifkin “Kapitalizm çağı bitiyor” diye iddia ediyor kitabında. Devamında da“Bu geçiş hızlı değil ama kaçınılmaz.” diyor.

Fransız iktisatçı Michel Beaud, Kapitalizmin Tarihi’nde bugünün toplumunu var eden 500 yıllık tarihi anlatıyor ve bir sona işaret ediyor: “İnsanlığın önünde iki ana yol var…” diyor.

2000’li yıllarda finansın tüm faaliyetlerin önüne geçtiğini, Finansın “akılsız hortumunun” harekete geçirdiği acımasız kar mantığının bir krizler zincirini tetiklediğini anlatıyor. Kapitalizmin doğal çevreyi, ekolojiyi de tahrip ettiğini işaret eden ve veriler paylaşan Beaud insanlığın artık üçe ayrıldığını söylüyor: Oligarşiler, lüks ve bolluk içinde yaşayanlar ve asgari ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdaki geniş nüfus kitlesi. Beaud kitabının sonunda, Rosa Luxemburg’un “Ya Sosyalizm ya Barbarlık” deyişini andırır şekilde insanlığın önünde iki ana yol olduğu öngörüsünde bulunuyor: “Tüm ülkelerinin oligarşilerinin ittifakı ve çok büyük firmaların değneğiyle ‘karanlık’, ‘yıkıcı’, eşitsizlikleri daha da azdırıcı, otoriter ve teknikbilimci bir gidiş” ya da “doğayla uyumlu bir insan toplumu yaratmak.”

Öte yandan, Marx, otomasyonun sermaye, emek ve üretim araçları arasındaki ilişkiyi hızla değiştirebilme potansiyeline sahip olduğunu kabul eder. Fakat daha da önemlisi, o otomasyon hareketinin önceki metinlerde kurduğu çerçeveyi değiştirdiğini ima ettiğini iddia edenler de var.

Otomasyon ve robot teknolojileri ile birlikte kapitalizmin yeni evresi sorgulanırken Marx’ın “Grundrisse” adlı eseri yeniden keşfedilmeye başlandı. Grundrisse 60 yıllarda da bir ara gündemdeydi.  Grundrisse’nin 1950’lerin sonu ve 1960’lardaki etkisi Marx’ın bir tür alacakaranlık kapitalizminin gelişini (çalışma haftası kısalırken işçilerin “boş zamanı”nın sermaye için bir sorun haline gelişini) öngörme yeteneğiyle daha da katlanmıştı. Grundrisse’de yer alan “Sabit sermayenin gelişmesi, genel toplumsal bilginin ne dereceye kadar doğrudan üretken güç olduğunu, dolayısıyla da toplumsal yaşam süreci koşullarının kendisinin genel zekânın denetimi altına ne ölçüde girdiğini ve onun tarafından ne ölçüde dönüştürüldüğünü gösterir”… biçimindeki pasajlar, o zamanın anti-kapitalist hareketi içinde olanların çoğunun gözünde neredeyse bir kehanet niteliğine sahipti.

Tüm bunlar bize gösteriyor ki yakın geleceğe ilişkin öngörüler oldukça tutarlı olup olabilirliği bir hayli yüksektir. Teknolojinin geçmiş dönemlere kıyasla daha kısa aralıklarla sıçramalar gösterdiği çok açıktır. Çeyrek yüzyıl önce 20-25 yıllık periyodlarla yenilenen makineler artık 5-8 yıllık periyodlara inmiştir. Nesnelerin İnterneti, 3D yazıcılar ve yapay zeka üretici – tüketici arasındaki keskin ve yaygın sınırları giderek yok etmektedir.  Kapitalizmin evrildiği yeni dönem artık bir öncekinin basit bir devamı olmaktan çıkmıştır. Çok daha köklü bir değişim sürecine girmiş bulunmaktayız: Kapitalizmden küresel oligarşizm dönemine geçiş süreci…

Bu süreçte, canlı emek ile kotarılan işler (kafa veya el işi olması artık fark etmiyor)  yerini tam otomasyon ile robotlara bırakıyor. Yeni teknolojilerin canlı emeğin yerini alması kapitalizmin sürekli işleyen bir kuralıdır. İki yüz yıldır teknik gelişme aynı zamanda yeni istihdam alanları da yarattı. Bazı işler kaybolurken diğerleri ortaya çıktı. Fakat artık bu bağ koptu. Son teknolojiler elbette yeni iş alanları yaratıyorlar. Fakat son yirmi yıldır “teknolojik işsizlik” denen bir olgu ortaya çıkmıştır. Son teknolojiler ile kaybolan işler, yeni ortaya çıkanlardan daha fazladır. Hızlı teknolojik değişim, hem doğrudan bazı işlerin ortadan kalkmasına neden oluyor; hem de yeni ortaya çıkan işler için gerekli eğitim fırsatını elde etme imkanları zorlaşıyor. Ayrıca gerekli eğitim alınsa bile pazarın ememeyeceği kadar bir arz gerçekleşiyor ki bu durumda işsizlik kaçınılmaz oluyor.

Finans –kapitalizmin rolü ve teknolojik değişimin boyutu istikrarlı bir şekilde canlı emeği üretim ve çalışma alanlarından uzaklaştırmaktadır. Bu gidişin artık geçici olmadığını gören kapitalistler “temel gelir” önerisiyle geçiş sürecinde olası patlamalara çözüm bulmaya çalışıyorlar. Finlandiya şimdiden pilot uygulamalara başladı. İskoçya, İsveç gibi ülkeler yakında uygulamayı deneyecekler. E.Musk ve B.Gates gibi yeni dönem kapitalistleri sıkça bu ve benzeri, uygulamaları dile getiriyor. Musk ve Gates’in önerileri “robot vergisi”.  Bu öneriye İngiliz İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn de katılarak; “Son derece gelişmiş teknolojileri kullanarak inanılmaz paralar kazanan aç gözlü şirketlerin kârlarından pay almak hakkımız” söylemiyle robot vergisi getireceklerini dile getirdi.

Temel yurttaşlık geliri yeni liberalizmin en kısa zamanda önümüze koyacağı bir geçiş süreci havucudur. Buna sol-liberallerde balıklama atlayacaklardır. Burada sosyalistler açısından asıl sorunun işsizlik olmadığı, sorunun sistemin kökten değişimi olduğu ve bunun üzerine mücadele biçimlerini yaratması gerektiğidir.

Aslında sorun, işsiz kalacak kitlelerin refahını sağlamak ya da sosyal çöküşü önlemek değil, yaşanacak küresel işsizlik sonrası kapitalistlerin robotlarla üretecekleri devasa miktardaki mal ve hizmeti kime nasıl satacakları, kâr etmeye nasıl devam edebilecekleri sorunudur. Temel yurttaşlık geliri projesi, kârın gerçekleştirilmesini sağlayacak olan alım gücünü yaratma projesidir. Peki, bu alım gücü eskiden olduğu gibi kapitalistin ücret fonu ile yaratılamayacaksa nasıl yaratılacak ve bunu kim ödeyecektir?

İlk akla gelen fonlardır. Emekçinin ödenmemiş geliri sayılan kıdem tazminatı, işsizlik fonu, sosyal devlet harcamaları olarak sunulan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ulaşım hizmetleri ve doğrudan sosyal yardımlar da kapitalistin işçi sınıfına ayırdığı dolaylı fonlara dahildir. Temel yurttaşlık gelirinin temel kaynağı, işte bu fonlar olacaktır. Dolayısıyla temel yurttaşlık geliri projesinin kapitalist için nihai amacı da, talebi oluşturan ücretler toplamında robotlu üretimle birlikte yaşanacak azalışı telafi etmek (ve daha fazlasına el koymak) için bu fonları kullanmak, yani bu fonları kârın gerçekleşme zeminini olarak kullanmak olabilir. Yani işsiz kalan işçilerin artık bir ücreti olmayacak ancak devlet tarafından sağlanan sosyal fonların sonlandırılmasıyla veya radikal şekilde azaltılmasıyla açığa çıkacak maddi değerin bir kısmı parasal değer olarak işçiye temel yurttaşlık geliri biçiminde ödenecek. İşçi de bu geliri robotlu üretimden çıkan ürünleri almak için kullanacak. Böylece kapitalist hem ücret “yükünden” kurtulmuş olacak, hem de sosyal fonları ücret gibi kullanarak kendine pazar yaratacak. Tabii bu fonları besleyen kamu birikiminin ve bu birikimi besleyen işçi vergilerinin işsizliğin mutlaklaşmasıyla birlikte kuruyacağı noktaya kadar…

Bu ölümün geciktirilmesi, hastanın makineye bağlanması anlamına gelir. Şüphesiz emekçiler ötenazi noktasına gelmeden yeni mücadele yolları yaratacaktır. Kapitalizmin geçiş sürecindeki bu havuç (temel yurttaşlık geliri ) emekçiler için de yeni mücadele biçimine geçişte kabul görebilir, ancak temel çözümün üretim araçlarının mülkiyetini- yani yeni dönem için robotların – siber bilgisayarların mülkiyetini burjuvazinin elinden almak, ve üst yapısını tamamen alt üst etmekten geçtiğinin bilinciyle…

Küresel oligarşizme doğru…

İşin bundan sonrası, yani yapay zeka alanındaki gelişmeler, nesnelerin interneti, otomasyonun devasa boyutlara gelmesi kimi için bilim kurgu, kimi için fantezi olarak adlandırılabilir.

Kapitalizm geçiş sürecinde temel yurttaşlık geliri vb. uygulamalarla bir süre daha yol alabilir, ancak kapitalistlerin robotlarla üretecekleri devasa miktardaki mal ve hizmeti kime nasıl satacakları sorusu gün gelecek anlamsız kalacaktır. Zira küresel çapta % 1’le ifade edilen burjuva, küresel oligarşiye dönüşecek, tüm normal ve lüks ihtiyaçları için artık canlı emeğe- artı değere ihtiyaç duymayacaktır. Bütün ihtiyacını ve ihtiyaç fazlasını dijital ortamda ve robotlarla sağlayacak olup bunları karşılamak için mal ve hizmet satması gerekmeyecektir. Robot yapan robotlar, kendi kendini onaran, kendi aralarında iletişim kuran makineler her şeyi yapacaktır. Japonya’da bu günden tamamen robotlar tarafından işletilen çiftlikte marul yetiştiriciliği yapılmaktadır.  Madencilikten, giyim kuşama, gıdadan sağlığa, insansız ulaşım araçlarından robotik ordulara kadar bu gün ki gelişmeler geleceğin işaretlerini vermektedir. Bu günkü burjuvazinin yerini alacak küresel oligarşi kendini diğer dünya nüfusundan soyutlayacak beli de Elysium film olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşebilecektir. Zaten metropollerde oluşturduğu yüksek duvarlı, kameralarla donatılmış, güvenlikçileriyle korunan özel sitelerde izole bir hayat yaşayan, çocuklarını kendi özel okullarında okutan ( hatta Musk gibi sadece çocukları için okul kuran)  burjuvazi geleceğin ipuçlarını bugünden vermektedir.

Geleceğin küresel oligarşisi için en önemli sorun yer kürenin kısıtlı kaynakları ( enerji madenleri, su vb…) olacaktır. Bu kısıtlı kaynakların hızla büyüyen nüfus tarafından tüketilmekte olması küresel oligarşi için bir sorun olarak nitelenecektir. Kendi dışında kalan ve hızla çoğalan % 99’u kontrol altında tutmayı deneyecektir. Bunun ipuçları bu gün mevcuttur; yer kürede izlenmeyen kişi bırakmayacaktır. İzlemekle de kalmayacak, gen haritalarına sahip olacağı biyoteknolojik çalışmaları bugünden yapmaktadır. İnsanların alışveriş iradelerine sahip olmak üzere bugünden nöropazarlama teknikleri geliştirmektedir. ABD’de son beş yıl içinde alınan patentlerin % 70’i biyoteknoloji ve nöropazarlama alanındadır. Benzer bir şekilde başka çalışma alanları da gıda üzerinedir. GDO alanında uzun süredir çalışmaktalar.

Geleceğin küresel oligarşisi bütün denetim ve kontrol mekanizmalarının dışında hızla artan nüfus için de kırıma gidebilir ki  en korkunç senaryo da bu olsa gerek.  Amerikan yerlilerine yardım adı altında çiçek virüsü bulaştırılmış battaniyeleri dağıtarak onları soykırıma uğratan dünün burjuvazisi yarın benzer benzer bir şeyi neden yapmasın. Yapar, zira mayasında var.

Sosyalist Dayanışma.

Bir üst başlık altında yazılanlar olası bir geleceğin senaryosudur. Burada; hakim sınıfın kendi aralarındaki çatışmalara, tekbencilik içgüdüsüne, tekelleşme olgusuna, fantezi gibi görünen ama olabileceğine Hawking gibi bilim insanlarının dikkat çektiği yapay zekanın hakim sınıfa da hakim olabileceğine değinilmemiştir. Ezilenlerin mücadele geleneğine ve birlikten doğabilecek gücüne değinilmemiştir. Başka bir dünyanın var olabileceği gerçeği her zaman gelecek senaryosunun temel argümanıdır. Ezilen halklar, pekala yeni mücadele biçimleri yaratabilirler. Alt yapının oluşumuna yönelik ekonomik adacıklar oluşturabilir ( üretim ve tüketim ayağına yönelik kooperatifler, eğitim, enerji, kültür-sanat kooperatifleri gibi…), ve bunları küresel ölçekte bütünleyebiliriz.

Teknolojiye hakim olan egemendir. Hakim sınıfın tahakkümünü yıkmak ve yerine yeni bir dünya kurmanın yolu teknolojiye hakim olmaktan geçer. Bunun için de kooperatifleşebilir ve Küba örneğinde olduğu gibi yeni ufuklar açabiliriz.

Sosyal medyayı çok iyi kullanabilir, hakim sınıf çizgileri dışına çıkıp onu engelleyebiliriz. Onları Hacklayabiliriz.  Kriminalize etmek bir egemen klasiğidir. Eğer kontrol altına alamıyorsa, suçlu ilan eder. Yasalar uydurup yasadışı ilan eder. Hackerlardan söz edilen her haberde, kar maskesiyle bilgisayar kullanan birini tarifleyen karikatür kullanılması gibi. Topluma verilen mesaj açıktır: “Hackerlar hem korkulan, hem de yeteneklerini kötüye kullanan suçlulardır, uzak durulmalıdır. Oysa, hakim sınıfın korkusudur Hackerlar.  Ne yapıyorlar? Deşifre ediyorlar. Bozuyorlar. Tekniğin bilgisini paylaşıyorlar. Tüketim kültürüne, popüler olana direniyorlar. Bilginin tekellerde kalmaması için çabalıyorlar. Bilgiyi sıradanlaştırmaya çabalıyorlar. Bunları yaparken de çoğunlukla kahraman ya da kurtarıcı olmak, mesajlar vermek gibi dertleri de yok. Sadece girdabın dışında durmaya çabalıyorlar. İnsanlara tüketici olmamayı öğütlüyorlar. Zorunda oldukları için değil, keyif ve haz aldıkları için, sadece yapabildikleri için çalışıyorlar. Geleceğin barikatları sadece sokaklarda kurulmayacaktır, digital ortam başta olmak üzere her ortamda kurulacaktır.

Başka ne yapabiliriz? Tüketim ve iletişim alışkanlarımızı değiştirerek, sistemin çarklarına çomak sokabiliriz örneğin.

Her şeyin ötesinde üretim araçlarına el koyabilir, nefeslerini kesebiliriz.

Sözün özü, küresel oligarşi oluşursa, küresel direnişin öreceği toplumsal bir yaşam da oluşabilir ve geleceği alt üst edebilir.

Bir başka dünya her zaman mümkündür.

 

 

 

 

Check Also

Tarihi kendine göre yazanlar bilmeli ki, biz de silme gücüne sahibiz.

Tarihi kendine göre yazma gücüne sahip olanlar bilmeli ki, biz de silme gücüne sahibiz. Cumhuriyetin …