Ali Ekber Pekşen
30 Ekim 2020
Şiddeti; 6,9
Bu şiddette depremlerde, en çok ölüm Türkiye’ de olur. Böyle bir tesadüf olamaz.
AFAD, depremin hemen ardından; gıda ve battaniyeye ihtiyaç var açıklaması yaptı.
17 Ağustos 1999’da yaşanan deprem felaketinin ardından yaraların sarılması için yeni bir vergi düzenlemesi yapılmış ve kamuoyunca “dayanışma vergisi” olarak adlandırılmıştı. Deprem sonrası düzenlendiği için, “deprem vergisi” olarak da anılmaya başlanan verginin teknik adı Özel İletişim Vergisi’ydi…
26 Kasım 1999’da 1 yıllığına yürürlüğe giren Özel İletişim Vergisi kalıcı oldu. Şu an itibarıyla 21. yaşını doldurmuş bulunmakta.
Kimi kaynaklarda, Özel İletişim Vergisi için toplanan paranın 36,9 Milyar $ civarında olduğu belirtilmektedir.
Bu parayla: 100 Metre karelik 1.850.000 adet daire yapılabileceği de bilgilerimiz arasındadır. Yani, 7 milyon nüfuslu bir şehir yapılabilirdi.
Bir vatandaş olarak soruyorum, bu para nerede. Deprem paralarının hesabı verilmediği gibi; Kızılay başta olmak üzere çeşitli kuruluşlarca, iletişim kanalları üzerinden yardım kampanyaları başlatılmakta. Afetlerden ders alarak, daha sağlıklı konutlar üretecek yapı modelleri geliştirmek yerine, duygulara hitap eden söylemlerle vaziyet kurtarılmaya çalışılmakta.
Ülkemizde son İmar Affı ya da o günün etkili ve yetkililerince övünülerek ifade edildiği biçimiyle, İmar Barışı, 31 Aralık 2017’den önce inşa edilen imara uygun olmayan kaçak yapıları kapsayacak şekilde, 2018 Haziran ayında yürürlüğe girdi…
Bu düzenleme; kamuya ait taşınmazlar üzerinde inşaa edilen ruhsatsız, projesiz, onaysız kaçak yapıları, yani gasp edilen ortak mallarımızı birilerine engelsiz, bedelsiz teslim etmenin mevzuatıydı.
Adına İMAR BARIŞI diyerek, şirin görünme ya da basit siyasi çıkarlar için insanların geleceğini çalma anlayışının devlet katında tesciliydi.
Şöyle ki; devlet, ruhsatsız, plansız, projesiz ya da ruhsata aykırı yapılarla barışma gibi bir saik ile hareket edemez. Etmemeli de. Kamu adına iş yapan en tepe örgüt olan devletin önceliği; din, dil, ırk, cinsiyet, köken, siyasi düşünce ayırt etmeksizin tüm yurttaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamak olmalı. Sağlıklı koşullarda yaşayacakları önlemleri almak olmalı.
Adı üstünde, kaçak yapıların belgelenmesi affedilemez. Üç kuruş para uğruna, ya da rantiyeciliği ilke edinmişlerden oy devşirme adına yapılanlar affedilemez.
Hele hele bu yapıların, “barış” kavramıyla yan yana getirilmesi ve böylelikle doğayla da barışıklık sağlanacağı asla kabul edilemez. Bu bir talan anlayışıdır. Bu anlayışa dur demeliyiz. Öteki türlü bu gibi olayların kabullenilmesi, kural halini alırsa, kültürel yapının yapışık ikizi olur. Talan kültürünü sahiplenenler olmayı kabul etmeyelim. Halen yapacaklarımız var.
Hukukun egemen olduğu, insan hakları ihlallerinin olmadığı, görüş ve düşünceleri nedeniyle insanların soruşturulmadığı, hapsedilmediği, devlet imkanlarının; tüm yurttaşlarının sağlığını, güvenliğini sağlayacak şekilde kullanıldığı asgari bir demokrasiyi inşa edebiliriz. Bu potansiyelimiz var. Güçlerimizi birleştirelim.