Enerjide Bu Hafta…Kemal Ulusaler
Müjdeydi, gazdı, navtexdi, it dalaşıydı derken enerji son günlerde yurdum gündeminde epey bir taht kurdu. Bu gidişle bir süre daha gündem de kalacağa benzer. Hal böyle olunca pandemi, ekonomik kriz, kadın cinayetleri, hukuksuzluğun, çarpık kentleşmenin sebep olduğu ölümler hep arka planda kaldı. Tam da ceberut iktidarın istediği gibi…
Bütün bunlar yaşanırken küresel ölçekte neler olmakta?
Yerkürede de bizde ne varsa o. Emperyalizmin ve kapitalizmin şiddete dayalı zulmü hüküm sürmekte. Pandemi yoksulları vururken kapitalizmin giderek daha da vahşileşmesi, ırkçılığın tırmandırılması, artan işsizlik ve yoksulluk…
Müstakbel ABD Başkanı’nın yıllar önce dile getirdiği Türkiye’ye siyasal müdahale bir süre gündem olmuştu, anımsarsanız. ABD emperyalizminin küresel boyutta sık sık yaptığı iş aslında şaşırmamak gerekiyor. ABD emperyalizmi her halükarda ülkelerde “bizim çocuklar” dediği işbirlikçileri kolaylıkla bulabiliyor. Tıpkı Türkiye’de, Brezilya’da, Venezuela’da ve daha bir çoğunda olduğu gibi. Bence asıl sorun burada.
İşin tuhafı bu durum artık dünya ölçeğinde öylesine kanıksandı ki daha rahat ve açıkça “istediğimi yaparım” söylemi sıradanlaştı. Anımsayın kısa bir süre önce Elon Musk, Bolivyada Evo Morales’e darbe gerçekleştirilmesine ilişkin bağlantısı olduğu iddialarını ” Kime istiyorsak darbe yaparız” pervasızlığıyla yanıtlamıştı.
Sadece ABD emperyalizmi değil elbette, Rusya’da muhalif liderin zehirlenmesine tepki verip demokrasi havarisi kesilen Almanya söz konusu Morales olunca çakallaşıveriyor. Morales Kasım 2019 darbesinden hemen sonra iptal ettiği lityum anlaşmasının darbedeki rolüne değinmiş ve;” Birçok fabrika açmayı planlıyorduk. Bolivya açacağı bu fabrikalarla yer altı kaynaklarına sahip çıkarken aynı zamanda dünya lityum fiyatını da belirleyecekti. Şimdi bazı sanayileşmiş ülkelerin rekabet istemediğini fark ettim.” şeklinde beyana vermişti. Rekabet istemeyen ve Bolivya kaynaklarında gözü olan ülkelerden biri de Almanya idi. Zira darbeden birkaç gün önce Morales Almanya merkezli çokuluslu ACI Systems Alemania (ACISA) ile lityum anlaşmasını iptal etmişti. Musk’ın Tesla’sına lityum tedarik eden ACISA anlaşmanın iptalinden ardından;” siyasi durgunluk ve berraklaşmanın sağlanmasından sonra projenin devam edeceğinden emin olduklarını” söylerken berraklaşmadan kast edilen faşist darbenin tam da kendisiydi. ABD ve Alman emperyalizmi Bolivya’da da “Bizim çocuklar”dan bulmuş ve darbeyi gerçekleştirmişti.
Görüldüğü üzere enerji küresel ölçekte gasp ve savaşların ana nedeni olmaya devam ediyor.
Enerjide içinde bulunduğumuz yüzyıl kaçınılmaz olarak bir geçiş yüzyılı olmaktadır. Fosil kaynaklardan yenilenebilir kaynaklara geçiş yüzyılı. Dolayısıyla savaş ve emperyalist gaspın altında hem bugünün hem de geleceğin kaynaklarına sahip olma isteği yatmakta. Gelecek kurgusunda otonom elektrikli araçlar, savaş sanayi ve enerji depolama teknolojileri lityum, nikel, vanadyum, kobalt gibi madenlerin önemini giderek arttırmakta. Dolayısıyla bu madenlerin yoğun olarak bulunduğu Güney Amerika ve Afrika yeni Ortadoğu olmaya aday gözüküyor. Emperyalizmin çokuluslu şirketleri giderek bu yöne evrilirken özellikle depolamanın başatı olan pil teknolojilerinde kullanılan madenlere ve nadir elementlere kolay ulaşımın yollarını aramakta ve arz güvenliği sorununa yönelmekte.
Cep telefonundan diz üstü bilgisayarlara, tabletlerden elektrikli otomobillere kadar aklınıza gelen hemen hemen her türlü elektronik alette, silah sanayinin pek çok bölümünde, denizaltılarda, pek çok yan sanayi ürününde ve elektrik enerjisi depolamada kullanılan bataryaları kullanırken aslında bu madenlerin çıkartılmasına dolaylı yoldan neden oluyoruz.
İthal ettikleri malın kalitesine, miktarına ve fiyatına zarar gelmediği sürece nasıl üretildiğiyle ilgilenmeyen Apple, Samsung, Microsoft ve Tesla gibi büyük teknoloji şirketleri ve diğerleri için bu madenlerin tedarik zincirinde yer alan özellikle çocuklara yönelik insan hakkı ihlalleri önem arz etmeyeceği kesindir. Oysa, olumsuz şartlar altında yaşadıkları fiziksel zorlukların yanı sıra, emekleri sömürülen binlerce çocuk işçi günde bir-iki dolar kazanmak için bu madenlerde günde 12 saate kadar çalıştırılıyorlar. Okula giden çocuklar hafta sonları veya okul saatlerinden sonra madenlere giderek çalışırken, okula başlamayan veya devam etmeyen çocuklar ise hastalıktan çalışamaz hale gelene kadar tüm günlerini madenlerde geçiriyorlar.
Öte yandan yine bu madenlerin çıkartılmasında ve işlenmesinde oluşan ekolojik sorunlar telafi edilemez bir noktaya doğru evrilmekte. Örneğin 1 ton lityum elde etmek için yaklaşık 2 milyon litre su kullanılması gerekiyor ki bu tarımdan sağlığa büyük bir soruna neden oluyor. İklim değişikliği, yetersiz beslenme hatta açlık ile karşı karşıya kalacağımız bir dünya uzak görünmüyor. Bu durum çok uluslu şirketlerin dert edindiği bir durum değil elbette. Dert edinenler de uzun erimde Elysium benzeri yeni yaşamlar aramaya şimdiden başladılar bile.
Ancak biz sıradan tüketiciler, yani % 1’in dışında kalanlar hızla örgütlenmez ve bu tüketim mekanizması içinde yitip gidersek bugünün dünyasını bile arar duruma geliriz.
Enerjiye ne kadar ihtiyacımız var, ne zaman, ne kadar tüketelim ya da tüketmeyelim?
Verimli ve etkin kullanım ile neyi ne kadar değiştirebiliriz?
Boşa harcanan enerji tüketmeden attığımız gıdalardan daha az değil.
Üretime dönük müjdelerden önce tüketime yönelik müjdeleri yaratmaya çalışalım.
Haftaya bütün bu soruların yanı sıra “Ne yapmalı?” sorusuna da yanıt bulmaya çalışalım.
Kemal Ulusaler…31 Ağustos 2020