Kemal Ulusaler…23.10.2021
Bilin bakalım bu nedir? “Sadece insanlarda görülür, ondandır meylimiz hayvana, ağaca, yeşile…”
Siz bilmecenin yanıtını düşüne durun ben yazmaya başlayayım.
İlgi, alaka, merak… İnsanları en çok meşgul eden olgular olması gerekirken neden kimi coğrafyalarda tedirgin edici ve ürkütücü olgular olmuştur.
“ Fazla merak iyi değildir. Her kes kendi işine baksın!. Kediyi öldüren meraktır. Durup dururken icat çıkarma. Burnunu sokma! Uzak dur!”
Bu ve benzeri cümleler size çok mu yabancı geliyor?
Hadi hadi, aşina olmadığınızı sakın söylemeyin, inandırıcı olmuyor zira..
Çevrenizde sorun mu var? Sorun yumağı bir ortamda mı yaşıyorsunuz?
Bilin ki o ortamda; ilgisizlik, merak duymama, kafa yormama hali mevcuttur.
Dante’nin cehennemine kimler gider? Tabiki, kokmaz, bulaşmaz ‘iyi insanlar’..
Hem iyi insan olmak, hem de Dante’nin cehenneminden uzak durmanın yolu ise ancak; merak etmek, öğrenmek, tartışmak, yorumlamak ve sonuca varmaktan geçiyor.
Öğretmen Ali’ye sormuş; “ Söyle bakalım Ali, ikiyüzlü kime denir?”
Ali: “ Okula gülerek gelene denir öğretmenim.”
Başta Ali olmak üzere neden çocukların çoğu okula gitmekten korkar ve imtina eder. Neden okul denince akla; dayak korkusu, not korkusu, sınıfta kalma korkusu, andımızı yüksek sesle okumadın korkusu, “okulun bilmem ne ihtiyacı için para ver!” korkusu, süt korkusu, vs.vs gelir?
Zor ve zorbalığın kol gezdiği yerde, korku baş köşededir. Korkunun olduğu yerde ise özgür eğitim ve öğretim olamaz. Bunu bile bile yaşıyoruz. Sanki gördüğümüz bir rüya.
Yoksa riya mı?
“Riyatabirleri.net, uluslararası uyandırma servisi” adlı siteden bir alıntı;
“ İnsanlığın dörtte birinin gözden çıkarıldığı, öbür dörtte birinin ağır, pis ya da sıkıcı işleri yaptırmak üzere kenarda bulundurulduğu, yüzde beşin, aklına esen her şeyi alsa, yese içse tüketemeyeceği servetini daha da çoğaltmak için türlü dalavera çevirdiği, çoğunluğun, başkaldırmak yerine zalimin zorbanın artığından pay almaya çabaladığı, feci bir dünyada yaşıyoruz. Bazımız farkında bile değil; onun gezip dolaştığı yerlerden “ötekiler” görünmüyor. Çoğumuz farkındayız; “ben”liğimize öylesine sarılmışız ki, başkalarına sarılmaya elimiz kolumuz halimiz kalmamış. Bugünün hayatı, riya üzerine kurulu.”
Gördüğümüz bir rüya mı, yoksa riya mı?
Politikanın ve sanat dünyasının aktörlerine/ aktrislerine,
sokak sohbetlerinden, çayhane/meyhane dedikodularına,
sporun- özellikle futbolun- bireylerine, taraftarına, yazarına,
patronlara (kraldan çok kralcı şürekasına- sendika patronları dahil),
doğa şaklabanlarına ( çakma çevrecilere),
“mülk allahındır” deyip malı götüren dinbazlara,
Kapitalimi kutsayıp hayırseverlik yarışına girenlere kadar, uzar gider bu liste.
Yalan ve riya ışıktan hızlı dolaşır yerküreyi.
Böylesi bir dünyada, Neruda’nın dediği gibi;
Herkesin, ‘ maskeleri tanıyan ayna’ konumunda olmasını bekleyemeyiz elbette.
Korkudandır elbet…
Gölgelere ışık serpme işlevimiz dururken kimseye de gönül koyacak halimiz yoktur.
Küçük bir sitem belki, bir umut, Yunus( Emre) dörtlüğünce ancak;
“Bir lahza olursun Ruşen, bir dem yürürsün perişan,
Âlemlere nam ü nişan, derde esir, dermandasın.
Bir dem abid, bir dem zahid, bir dem asi, bir dem muti,
Bir dem gelir ki ey gönül, ne dinde, ne imandasın.”
O dem gelir ki, korku cephe değiştirir..
Kemal Ulusaler
Eline yüreğine sağlık iki yazın da bir birinden güzel olmuş kıssadan hisseler dağıtmış, belirli yerlere göndermeler yollamışsın okuyucusu çok olsun yaşam kalitesi artsın.
Kalemin hiç tükenmesin arkadaşım sevgi ve selamlar.