Öğretmenim, Spider Man Cebrail gibi mi?
Kemal Ulusaler…Aralık 2024
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında yaşanan “kreş kapatma” meselesi son günlerde kamuoyunda gündem olmuş durumda.
İBB’nin; “kreş açmak hakkımdır, kapatamazsın” söylemini, Bakanlık “ Kreş demedim, anaokulu dedim” şeklinde yanıtlıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın belediyelere gönderdiği söylenen yazı, “kreş adı altında açılan yerler olduğunun tespit edildiği” ifadesi ile başlıyor. Bakanlık bu kreşlerde, “okul öncesi eğitim kurumlarının programında yer alan etkinliklerin ve eğitim öğretim faaliyetlerinin yapıldığının tespit edildiğini” savunuyor.
Yazıda belediyelerin okul öncesi eğitim kurumu açılmasını yasaklayan bir Anayasa Mahkemesi kararı olduğu da hatırlatılıyor.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Bakanlığın derdi müfredat ve içerik.
İBB Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı; 3-6 yaş aralığındaki çocukların gelişmelerini sağlamak, nitelikli ve güvenli eğitim sunmak gibi argümanlar sıralarken İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’da; “ Çocuklarımızı koruyacağız. Çocuklarımızı en iyi şartlarda hazırlayacağız. Daha önemli ve öncelikli işimiz yoktur. Eğer bir devleti, bir milleti, bir toplumu sağlam temeller üzerinde bir gelecek inşası istiyorsanız inanın o iş çocukların yetiştirilmesinden başlar ve eğitimle başlar. Başka yolu yoktur. “ diyerek konunun önemini vurguluyor.
Ülke geneline bakacak olursak aslında okul öncesi eğitim sadece CHP’li belediyelerin gündeminde değil. Çok daha öncesinden başlamış olan Diyanet’in 4-6 Yaş Kuran Kursları var.
Diyanet de amacını; “Bu kurslarımızda, muhataplarına Kur’an-ı Kerim ve temel dini bilgiler öğretimi yanında, milli birlik ve beraberlik bilincinin geliştirilmesi, sevgi, saygı ve dostluk bağlarının güçlendirilmesi, vatan, millet, bayrak, şehitlik ve gazilik gibi milli ve manevi değerlerin özümsetilmesi, bir arada yaşama ve sorumluluk bilincinin geliştirilmesi gibi değerlerin kazandırılması da amaçlanmaktadır.” diyerek açıkça belirtiyor.
İBB, “Yuvamız İstanbul” adı altında öğrenci sayısının onbine ulaştığını söylerken, Diyanet İşleri Başkanı Erbaş ; 4-6 yaş Kuran kursları kapsamında 1,5 milyona yakın mezun verdiklerini ve 2024 yılında 250 bin üğrencileri olduğunu beyan etmekte.
Hal böyle iken Milli eğitim Bakanı iki milyona yaklaşan çocuğa eğitim verdiğini söyleyen kendi bünyesi dışındaki bir kurumu görmezken neden on bin çocuğa eğitim verdiğini beyan eden İBB’ye böyle bir yazı göndermek ihtiyacını duyuyor?
Zurnanın zırt dediği yer işte burası.
Bu yazının sonunda sonuç yerine söylenebilecek olanı başından söyleyeyim; toplum üzerinde hegemonya oluşturmaya çalışan yapıların farklı dünya görüşleri, farklı ideolojik yaklaşımları bu çatışmanın ana nedeni. Bir tarafta kapitalist sistemin laik, demokratik bir zeminde uygulanması hedeflenirken diğer yanda ise yine kapitalist sistemin siyasal islam zemininde uygulanması hedeflenmekte.
Kapitalist eğitim sistemi zaten özünde çeşitli sorunları barındırıyorken bir de bu tür gelişmeler şüphesiz ülke geleceği açısından büyük bir sorundur.
Devleti yönetme gücünü elinde bulunduran güçler her daim kendi istediği insan modelini (tipini) yetiştirmek için eğitime müdahalelerde bulunmuştur.
Eğitimin işlevleri geçmişten günümüze farklı düşünürlerce farklı bir şekilde ortaya konulmuştur. Aslında eğitimin işlevlerinin ortaya konuluş biçimi o sürecin sonucunda ortaya çıkacak birey ve toplum tipinin yapısı ile doğrudan ilintilidir. Dolayısıyla geliştirilen eğitim sistemi nasıl bir toplum istediğimizin de bir göstergesidir. Bu anlamda eğitime yüklenen anlamlar ve eğitimin rolü ideolojik bakış açısına göre değişiklik göstermektedir (Illıch, 2012; Spring, 2010).
Eğitime ilişkin eleştirilerin önemli bir kısmı, eğitimin ideolojinin bir aracı olduğu noktasında yapılmaktadır ki bu çok doğru bir eleştiridir. Devlet, meşruiyetini toplumsal alanda sürekli hale dönüştürmek için ideoloji ve eğitim gibi araçları kullanmaktadır. Eğitim, ideoloji aracılığıyla kendi ilkelerini topluma dayatmak isteyen siyasal iktidara bu dayatmanın kurumsal zeminini sunmaktadır.
Tüm bu süreçte devleti yönetme erkini elinde bulunduran siyasal iktidar, kendi varlığını meşrulaştıracak ideolojiyi eğitim alanlara aktarmaktadır. Bireyler var olan düzeni kabul etmeyi, bu düzene uymayı ve bu düzeni sürdürmeyi eğitim sürecinde öğrenmektedir.
12 Eylül darbesi sonrası uygulanan neoliberal politikalar kapsamında eğitim kurumları da özelleştirmelerden payını almış ve eğitim özel sektöre devredilmiştir. Liberalleşmenin getirdiği bu yıkıma bir de siyasi islamın müdahaleleri eklenmiş olup eğitim giderek diyanet ve tarikatlara teslim edilmiştir.
Eğitimde siyasal islamın etkileri 2010’lu yıllarda giderek tırmanış kaydetmiş olup bu 19. Eğitim Şurası‟nda da kendini göstermiştir. 2-6 Aralık 2014‟de Antalya‟da yapılan 19. Milli Eğitim Şurası görüşmeleri sonunda “ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflara da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin konulması”, “ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflar için hazırlanacak olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretim programlarında da çoğulcu anlayışın benimsenmesi” ve “okul öncesi eğitim programında değerler eğitimine yer verilmesi” kabul edilmiştir. Ayrıca “Liselerde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin 2 saate çıkarılması”, “ Kutlu Doğum Haftası, Muharrem Ayı ve Aşure Gününün Belirli Gün ve Haftalar kapsamına alınması”, “Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Liselerinin öğretim programları ve ders çizelgelerinden „Alkollü İçki ve Kokteyl Hazırlama‟ dersinin kaldırılması; Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Liselerinde 10. sınıftan itibaren staj amacıyla tesis ve kurumlara gönderilen öğrencilerin alkollü içki servisi yapılan ya da alkollü içecek hazırlanan bölümlerde staj faaliyeti yapmalarının kaldırılması” da şura kararları arasındadır.
Kız öğrencilerin mükellefiyet çağına göre eğitim programı düzenlenmesi, “özellikle Doğu ve Güneydoğu‟da farz, gelenek, inanç ve vicdani yönelim dolayısıyla İslam inancına göre mükellefiyet çağındaki kız çocuklarının yatılı okullara karma ortama ve zorunlu eğitimin dayatması dolayısıyla örgün ortama katılmasının engellendiği” savunularak; kız çocukları için karma eğitim yerine kız-erkek öğrencilerin ayrı ayrı okuduğu okulların açılması talep edilmiştir.
İmam Hatiplere yoğun bir yönlendirme politikası izlenmiştir.
Eğitim Bir-Sen gibi yandaş kurumlarda seçmeli din derslerinin “dinini ve peygamberini seven” bir nesil yetiştirmek için seçilmesi gerektiği konusunda insanları ikna etmek üzerine bir söylem geliştirmeyi ve bu dersleri seçmemeleri için öğrencileri ikna etmeye çalışan öğretmen ve idarecileri MEB‟e şikayet etmelerini söylemeyi kendine hak görmüştür.
Öte yandan diyanet de boş durmamış giderek artan bütçesi ile her yöne müdahil olur konuma gelmiş olup camileri birer okula dönüştürmekten imtina etmemiştir. Mahallelerde ve sanayi bölgelerinde çocuklar ve çalışan gençlere yönelik “ cami dersleri” adı altında programları hayat geçirmiştir.
Okul Öncesi Eğitime yönelik gelişmeler:
Okul Öncesi Kuran Kursları AKP iktidarlarının 2011 sonrasında yoğunlaştırdığı eğitimi dinselleştirmeye yönelik politikaları okul öncesi eğitimi de kapsamaktadır. Bu kurumlar, Diyanet İşleri Başkanlığı‟na bağlı 4-6 yaş Kuran kursları ile belediyelerce ve derneklerce açılan kreşleri kapsamaktadır. CHP bu kurumların MEB’e devri için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Bugün Eğitim Bakanı’nın söz ettiği dayanakta işte budur. Bu karara dayanarak gönderdiği yazı yıllar sonra belediyeler CHP’ye geçince işleme konmuştur.
AKP 2012 yılında 4+4+4 düzenlemesine geçmekle okul öncesi eğitimde yükselen okullaşma oranının düşmesi ve aynı yıl Kuran kurslarına katılımda 12 yaş sınırının kaldırılması uygulamalarıyla bu düzenlemenin alt yapısını oluşturmuş oldu.
**
Burada bir nefeslenip Pedagoji konusunda birkaç anımsatmada bulunmak isterim.
Pedagoji sözcüğünün aslı, Yunanca “Paidagogeo”'dur. (Paid, çocuk, ago ise yönetmek ), dolayısıyla “çocuk yönetmek” anlamına gelir.
Pedagoji, çocuklarda “eğitim bilim ve teorisi” anlamına gelmektedir. Çocuklarda öğrenme, öğrenme problemleri, önemli kişiliklerin, diğer kültürlerin nasıl öğrendiği pedagoji kapsamındadır. Eğitim pedagojisi; eğitimde doğru stratejilerin uygulanması ile ilgilenir.
Çocuk 7-11 yaş arası soyut düşünmeye ve bunları işlemlemeye başlasa da bu süreç 11-12 yaş yaşından itibaren anlamlandırılabilir. Ancak sağlıklı bir din eğitimi veya dini kavramlarının öğretim süreci de bu döneme denk düşmelidir daha öncesine değil.
Bu gerçeklik aslında siyasal islamcılar tarafından da çok iyi bilinmektedir. Onların;
“ Ne verilirse, iyi-kötü ayrımı yapmadan, düşünce süzgecinden geçirmeden öğrenilen, beş duyu ile duyulan, görülen, hissedilen her şeyi ekleme-çıkarma yapmadan olduğu gibi kaydeden, şuurumuzun/idrâkimizin neredeyse “kara kutusu” vasfında olan “şuuraltı”; çocuklarda doğdukları andan itibaren tamamen açıkken altı yaştan sonra kapanır. Artık “şuur” dönemine geçilir. Şuuraltı, karakter oluşumunda ve bütün hayatımız boyunca insanoğlunu esrarlı bir şekilde tesiri altında tutar.” söylemiyle çocukları işleme eylemi birbiriyle örtüşür.
Bu anlayış çocuğu işlenecek bir hamur bezesi gibi görür. Zaten bunu da;
“Okul öncesi eğitim, eğitimin temelini oluşturacağı, çocuğun sonradan yaşayacağı her şeye bir öncü olacağı, çocuğun bundan sonraki eğitim hayatını ve sosyal yaşamını kolaylaştıracağı için önemli bir dönemdir.“Bir insanı belirli bir beceriye hazırlamak için üç ile altı yaş arasındaki yaşam dönemini kullanmak gerekir çünkü bu dönemde insanda duyuları ve hareketleri kusursuzlaştırma eğilimi doğal olarak kendini gösterir.” Bu dönem mayanın hamur tutma dönemidir, mayayı ne kadar iyi bir şekilde hamurun içine yedirebilirsek hamur o kadar istediğimiz kıvamda olur. Çocuğun sağlıklı bir birey olabilmesi için, içinin doldurulması gereken bütün gelişim alanlarına temel oluşturulması gerekir.” diyerek açık açık dillendirmekte de bir sakınca görmezler. Bu konuda diyanet daha da ileri giderek;
“Din eğitimi ailede başlayan kapsamlı bir eğitim sürecidir. Anne karnındayken bebeğe Kur’anı Kerîm ve ezan dinletilmesi, dünyaya geldiğinde kulağına ezan-kâmet okunması ve güzel isim verilmesi gibi bir kısım görev ve tavsiyelerle başlayan bu süreç hayat boyu devam eder.” diyerek yoğurma eylemini anne karnına kadar indirmiştir.
OYSA…
Din öğretimi:
Soyut kavramları öğrenme 11-12 yaşından sonra gerçekleşir yani bilişsel sistemin tam kapasite olarak çalışmaya başladığı düşünme becerilerinin daha karmaşıklaştığı yaş diyebiliriz. Çocuklar soyut kavramları, somut kavramlarla ilişkilendirerek yeni birtakım kavramlar üretmeye başlarlar. Dolayısıyla din olgusu içinde yer alan soyut kavramlar, vicdan, özgürük, vatan, ahlak, yurtdaş gibi diğer soyut kavramlar da 12 yaşından sonra çocuk tarafından anlamlandırılmaya başlar.
Okan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mesude Atay’a göre; “ Zorunlu din öğretiminin çocuğa erken yaşta verilmesi sakıncalıdır ve salt namaz kılıyor, oruç tutuyor diye ‘iyi insan’ tanımı yapmak çocuk tarafından kazanılan tüm insani ve toplumsal değerler açısından bir karmaşa yaratabilir.”
Diğer yandan 4-6 yaş kuran kursları ezbere dayalıdır. Bilimsel verilere göre;
“Ezber için kullanılan “hipokampüs” oluşumunu 12. yaşta tamamlar. İlk çocukluk evresi, belleğin oluştuğu evredir. Bellek oluşumu bebeklikte başlar ve 12. ay civarı, hafızanın bulunduğu ve hatırlamayı yapan “hipokampus” bölgesi basit anıları kaydetme ve hatırlamada yeterince oluşur. Fakat hafızanın diğer bazı bölümleri oluşmaya devam ederler. Mesela; 3. yaşından itibaren karmaşık olayları hatırlamaya başlar. Yaşanılan olayın geçtiği zamanı ve duyguyu fark etmesi 4. yaşından sonra başlıyor. Hafıza, 10. yaşından sonra tam oturur. Bu yaşına kadar sayfalarca ezber yaptırmak, belleğin normal seyrinde oluşumunu engelleyerek o yaşta oluştuğu halde ve çapta donuklaştıracaktır.”
Bir başka görüş;
“ Sevda Bekman, Diyanet İşleri Bakanlığı tarafından yayınlanan 4-6 Yaş İçin Kuran Kursları öğretici kitabının bilimsel temellerin dikkate alınmadan hazırlandığını, işlenen değerler ve kavramların bu yaştaki çocukların gelişim düzeyleri açısından soyut kaldığını belirtmektedir. Kurslardaki eğiticilere çocuk gelişimi ve eğitimi konularında verilen kısa eğitimlerin de yeterli olmadığını dile getiren Bekman öğretici kitabına ilişkin şu eleştirileri getirmiştir: “Paylaşım, birlikte bir hedefe gitme, yardımlaşma gibi kavramlar insanların birbirine muhtaç olduğu üstünden anlatılmaktadır. Sabır, kulluk olarak tanıtılmaktadır. Bunlar programdan çocuğun sağlıklı tüm gelişimini engelleyebilecek birkaç örnektir. Ayrıca, Kuran-ı Kerim öğrenme bölümlerinde gene çocuklardan ezberlenmesi beklenen sure ve dualar bu yaştaki çocukların gelişim düzeyleriyle uyumlu değildir.”
Görüleceği üzere 4-6 yaş kuran kursları uygulaması tüm bilimsel görüşlere aykırıdır.
Diyanet, “ Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü 4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursları Öğretim Programı”nda “ Akademisyenler, pedagoglar, Kur’an kursu öğreticileri ve okul öncesi öğretmenlerinin görüşleri alınarak çoklu katılım anlayışıyla hazırlanan program, uygulanmaya başlanmasıyla birlikte erken çocukluk dönemi din eğitiminin sağlıklı bir şekilde verilmesini talep eden toplumumuzun büyük bir teveccühünü kazanmış ve Başkanlığımızın en önemli yaygın din eğitimi faaliyetleri arasında yer almıştır.” dese de konusunda uzman kişilere programda yer verilmemiştir.
CHP’li belediyelerin kreşlerini ana okulu eğitimi veriyor diyerek kapatmak isteyen MEB Diyanetin Kuran kurslarına göz yumarak kendine bağlı ana okullarına çocukların gönderilmesinin de önünü kesmektedir. Zira 4-6 Yaş Kuran kurslarında yarım gün ve tam gün eğitim verilmektedir.
Öte yandan bu kurslarda görev alan eğiticilerin yeterli olmadıkları görüşü çeşitli araştırma örneklerinde mevcuttur.
Örneğin bunlardan birinde;
“Örgün eğitim sistemimizin hiçbir kademesinde erken çocuklukta din eğitimi verebilecek eğitimcilere yönelik kurum bulunmamaktadır. Din eğitimi bağlamında okul öncesi öğreticilerine yönelik eğitim Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü tarafından "4-6 Yaş Çocuk Etkinlikleri ve Eğitimi" adında modüler sertifika eğitimi verilmektedir. Söz konusu eğitim programı ilçe müftülükleri ile halk eğitim merkezleri koordineli bir şekilde çalışarak 4-6 yaş Kur’an kurslarında görev almak isteyen öğreticilere uygulanmaktadır.
Halk Eğitim Merkezlerinde yürütülmekte olan "4-6 Yaş Çocuk Etkinlikleri ve Eğitimi" modüler sertifika eğitiminin en büyük problemi, program içerisinde erken çocukluk dönemi din eğitimi pedagojisine yer verilmemesidir. Bu program içerisinde bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor alanlarla ilgili konulara yer verilirken; söz konusu döneme ait dini gelişim, din duygusunun gelişimi gibi hususlara yer verilmemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı, hizmetiçi eğitim kursları ile bu açığı kapatmaya çalışmaktadır.”
Benzer araştırmalarda görevli eğiticilerle yapılan görüşmeler sonucu da bunu doğrular niteliktedir.
Bazı örnekler;
“Müftülük beni bu görev için çağırdığında inanın okul öncesi çocuklara yönelik hiçbir tecrübem yoktu. Sadece uzaktan eğitimden aldığım bir belgem vardı. Daha sonra Antalya’da almış olduğumuz seminerlerin ve müftülüğümüzün yapmış olduğu hizmetiçi kursların yol gösterme açısından yararı oldu. Çünkü inanın hiçbir şey bilmiyordum.”
*
“4-6 yaş çocuklarla ders yapmadan önce büyüklerle ders yaptım. Onlara Kuran öğretirken, konuları anlatırken zorlanmıyordum. Bir şekilde konuyu anlatıyordum yani. Ama çocuklara gelince yani iş çok değişti. Bunun için bizlerin seminer ihtiyacımız var.
*
“Tabi ki seminerlerin bize çok yararı var. Bizim için çok önemli ama bu zamanın dolu dolu geçmesi gerekiyor. İnanın hocam birkaç seminer haricinde hep aynı şeyler tekrar tekrar anlatılıp duruyor. Valla içimiz dışımız kuram ve yöntem oldu hocam. Ama Allah rızası için kimse bize bunların bize nasıl uygulanacağını göstermiyor. Ben o bilgileri kitaplardan da okurum. Tabi ki bazı hocalarımız uygulamalı olarak anlatıyor Allah var onların haklarını yiyemem ama genellikle kuru bilgi hocam”
*
Bana göre yapılan seminer ve eğitimlerin daha kaliteli olması gerekiyor. Öncelikle seminerlerde teoriden daha çok uygulamaya zaman ayrılmalı. Bir de ben şöyle bir sıkıntı yaşıyorum. Seminere gelen hocalarımız Piaget veya Kolberg’e göre çocukların gelişimlerini anlatıyor. Bunların 4-6 yaş kuran kurslarında nasıl uygulanacağını, ne işe yaradıklarını bilemiyorum. Bana göre seminerlerde buna dikkat edilse daha yararlı olur gibi geliyor. Bana göre din eğitimi alanında hocalarımız seminerlere çağrılsa.
**
“Hocam ben iki yıldır fahri olarak görev yapıyorum. İnanın bu görevi severek yapıyorum. Hatta her gün servisle Ankara’dan geliş gidiş yapıyorum. Müftülüğümüz her yıl bize seminerler veriyor. Ben bunların hepsine isteyerek katılıyorum. Ama şehir dışında kadrolu hocalarımızın katıldığı seminerlere katılamıyorum. Seminere katılan arkadaşlarımız orada dinlediklerini bize anlatıyorlar. Allah razı olsun orada duyup gördüklerini bizimle paylaşıyorlar. Keşke bizler de orada olsak, diğer şehirlerdeki arkadaşlarla ve seminere katılan hocalarımızla tanışmış oluruz.”
Bu örnekler o kadar çok ki. Buraya ancak birkaçını koyabildim. Eğiticilerin çoğu zaten yetersiz olduklarını açık açık beyan ediyorlar. Ayrıca görev alan öğreticilerden bir kısmı ise yukarıda son paragrafta da ifade ettiği gibi “fahri” yani hiç eğitim almamış, mahalle camiindeki imamının eşi gibi…
Yine bu araştırmalarda eğiticilerin çocuklara soyut kavramları anlatamadıklarına değinmek mümkün. İşte birkaç örnek;
“Çocuklar somut dönemde, öğrettiğimiz konuların çoğunu ise soyut konu ve kavramlar oluşturuyor. Yani benim bilgim ne kadar çok olursa olsun onu ben çocuklarımın seviyesine indiremiyorsam ne işe yarar ki. Mesela ahiret, ölüm, cennet gibi kavramları anlatırken çok sıkıntı yaşıyorum. Dini anlamda bazı konular Allah'ın varlığı biz bunu anlatıyoruz. Çocuk o anda belki anlıyor. Arkasından başka bir soru geliyor. Çocuk somut düşündüğü için. Allah’ı anlatıyoruz. Arkasından “peki Allah büyük müdür? Beni görüyor mudur?” tarzı sorunlarla karşılaşıyoruz. Yani bizim pedagojik formasyon konusunda kendimizi yetiştirmemiz gerekiyor.”
**
“Hocam tabi ki bizim için çok önemli. Bazen kaş yapayım derken göz çıkarabiliyoruz. Bunun uzman, bilinçli ellerden güzel bir şekilde yapılması bence isabetli olur. Bu anlamda gerçekten çocukların seviyesine inmemiz çok önemli.”
**
“Hocam ders kitaplarında geçen konular, ayet ve hadisler hakkında yeterince bilgim olduğuna inanıyorum ama bunları çocuklara nasıl anlatacağım konusunda zorlanıyorum Bu konuda biraz dürüst olmamız gerekiyor. Biz çocuklara Allah’ın bizi her yerde gördüğünü söylediğim zaman, çocuk bana, ‘öğretmenim tuvalette de görüyor mu? Ben o zaman tuvalete gidemem ki’ şeklinde karşılık veriyor. Yani çocuklara zarar vermekten endişeleniyorum işin doğrusu. Onun için bizim vebalimiz çok hocam. Yani bizim neyi, niçin, nasıl ve ne kadar öğreteceğimizi çok iyi bilmemiz gerekiyor. Ben elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
**
“Adalet konusunu çocuklar çoğu zaman doğru anlayamıyor. Eşitlik ile adaleti karıştırıyor. Eşitlik ile adalet kavramlarını ayırt edemediği için adaleti kötü bir şey olarak algılıyor.”
**
“Bir başka öğretici ise kullanılan yöntemlerin kavram yanılgısına neden olduğunu şu şekilde dile getirmiştir: “Allah sabredenleri sever kazanımını işlerken turşu kurmak, çim adam sulamak gibi etkinlikler yapılıyor. Sabır olaylar karşısında sergilenen tavırdır. Bu materyallerle öğrenciye verilen mesaj; ‘Sabretmek beklemektir!’ şeklinde oluyor. Bu nedenle çocuklar sabrı beklemek olarak anlıyorlar.”
**
“İki öğretici ise din dilinin yanlış kullanımı sonrasında ortaya çıkan problemli durumu “‘Cennet ne? Neresi?’ Gibi sorular alıyoruz. Nelerin olduğunu, çok güzel bir yer olduğunu anlatınca da “Biz de gidelim, biz ne zaman gideceğiz?” diyor, ölmeye hevesleniyor.”
**
Bir başka öğretici ise meleklerin öğrenciler tarafından çizgi film kahramanlarıyla mukayese edilmesini şu örnekle dile getirmiştir: “Öğretmenim, Spider Man Cebrail gibi mi?
**
Görüşmelerde öğreticiler; özellikle cin, şeytan gibi öğrencilerin korkacakları soyut kavramlarda kendilerini tecrübesiz hissettiklerine dikkat çekmiştir. “Bir öğrencim kuzeninden cinleri duymuş. Sorduğunda kendimi tecrübesiz hissettim ve konuyu kapatmaya çalıştım.”
**
“Kendilerini tecrübesiz hisseden öğreticilerin bazı kavramları işlemediklerini bir öğretici; “Surelerin anlamlarını verdiğimde bana gelen soruya nasıl cevap vermem gerektiğini bilmiyorum. Özellikle anlamlarına girmemeyi tercih ediyorum.” ifadeleri ile dile getirmiştir.
Tüm bu araştırmalar sistemin kendi kendini inkar ettiğini gösterse de ne gam imam
( Diyanet) bildiğini okuyor.
Programda nazi yöntemlerini aratmayacak unsurlarda mevcut. Ve elbette yeni kavramlar. Örneğin “ hazırbulunuşluk” kavramı. Deniyor ki; “Her çocuk kursa başladığında gözlemlenmeli ve hazırbulunuşluk seviyesi ile ön bilgisi değerlendirilmelidir.”
Hazır bulunuşluk Birey, bir bilgiyi öğrenirken zihninde var olan kavramların üzerine inşa eder. Bireylerin zihinlerinde var olan bu kavramlar hazır bulunuşluğu oluşturur. Hazır bulunuşluk herhangi bir etkinliği yapmaya bilişsel, duyuşsal, sosyal ve devinimsel açıdan hazır olma olarak tanımlanabilir.
4-6 Yaş kuran kursu çocuklarının yönlendirilmesinde bir başka gerçekte aileleri.
Aileler bu yaştaki çocuğa bu tür eğitimin verilip verilemeyeceği, sonuçları, ileride çocuk üzerinde bırakacağı kalıcı travmalar vb. ile ilgili bilgi verilmiyor. Aileler tamamen bilinçsiz ve bunun böyle olması özellikle isteniyor.
Aileler çoğu çocuğunun iyi bir eğitim alması ve ilkokula hazırlanması umudunda. Bir kısmı ( özellikle çok çocuklu aileler) çocuğun gün boyu ayak altından uzak olmasını düşünürken, bir kısmı da “ ben kuran okumayı öğrenemedim bari çocuğum okusun, hafız olsun “ niyetinde.
Bilinçsizlik o kadar bariz ki, internette “şikayet var sayfalarında” kurslardan en çok şikayet konuları; eğiticilerden, ücretlerin yüksekliğinden, ücretler yüksek olduğu ( kurs üzretleri gibi bir de yardımcı mataryellerin velilerden alınmasından ve eğitim mekanının yetersizliğinden kaynaklanırken içerik hakkında neredeyse hiç şikayet bulunmamakta.
Burada birkaç not düşeyim;
• Diyanetin 2024 kurs ücretleri açıklaması şöyle; “Yarım gün için 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarından alınacak ücretlerde tavan ücret 2.500 TL, tam gün eğitimlerde ise 7.000 TL olarak sınırlandırılacaktır.”
• İBB’nin açıklaması, “Revize edilen 2024 yılı ücret teklifine göre 1200 lira olan fiyat 2 bin 500 liraya yükseltildi. Karar meclisten oy birliği ile geçti.”
• MEB’in okullardan kaldırdığı yemek uygulaması, 4-6 yaş kuran kurslarında yarım gün için bir, tam gün için üç öğün olarak uygulanmakta.
Sonuç olarak:
Siyasi islamcı neoliberal AKP kafasındaki bu sistemi oturtmak için her yola başvuruyor. 4-6 Yaş kuran kursları da bunlardan biri. Ülkenin yarınlarını da teslim alma peşinde. Bunu yaparken kendi tabanını da memnun etmek durumunda. Bu kurslar şüphesiz dindar kesimi memnun ediyor. İkincisi imam hatiplerden mezun olup da imam olarak görevlendirilemeyen kadınlara iş alanı açmış oluyor.
Dindar ve kindar nesil yetiştirmek böyle olsa gerek. Sonuçta bir ülkenin geleceği yok ediliyormuş kimin umurunda.
Kemal Ulusaler….Aralık 2024