Türkiye Cumhuriyet Tarihinde Enerjiye Genel Bakış.
Kemal ulusaler….Kasım 2024
Cumhuriyetin ilk yıllarında mevcut durum:
İlk yıllardaki mevcut duruma girmeden önce Osmanlı’nın son yıllarındaki duruma bir göz atalım.
Bir enerji kaynağı olarak kömür ilk kez Osmanlı İmparatorluğu’nda Sultan I. Mahmud zamanında Fransız asıllı Humbaracı Ahmet Paşa tarafından 1731 yılında Saraybosna’da bulunmuştur. Daha sonra, Sultan III. Mustafa zamanında, yine Fransız kökenli Baron François de Tott tarafından 1774 yılında İstanbul’a yakın Yedikumlar mevkiinde kömür bulundu. Bulunan her iki oluşum da düşük kalorili linyit kömürüydü. İthal edilen ve ihtiyaç duyulan ise yüksek kalorili taş kömürleriydi.
Osmanlı’da ilk taş kömürünün 1822 yılında Hacı İsmail tarafından bulunduğu 1916 yılı tarihli Zonguldak Kaymakamı Ahmet Cevdet`in Raporu’nda da yazmakta olduğu bilinmektedir. Ancak çok yerde bu Uzun Mehmet’in 08 Kasım 1829 tarihinde bulduğu şekilde yazılmıştır.
Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında 1838 yapılan Serbest Ticaret Antlaşması sonrasında yabancı ülke şirketleri Osmanlı Devleti’nde mülk edinme haklarına sahip olmuştur. Ülkede yasal düzenlemeler ancak Tanzimat sonrasında yapılarak kömür madenlerinin yabancı firmalar tarafından işletilmesinin önü açılmıştır. Osmanlı Devleti kömür ihtiyacını yabancı ülkelerden sağlamaktadır. Yabancı şirketler bir taraftan Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde pazarlarını kaybetmek istemezlerken diğer taraftan madenleri kendi imtiyazlarına alma mücadelesi içine girmişlerdir. Bu süreçte Osmanlı Devleti’nde padişah fermanı ile Almanlar bakır ve krom, İngilizler bakır ve bor, Fransızlar kurşun ve kömür, İtalyanlar kükürt ve kömür yatakları ile ilgilenmiş ülkede küçük işletmeler kurmuşlardır. Osmanlı’da ilk profesyonel ve çağ koşulları için modern taş kömürü madenciliği 19. yüzyıl sonlarında Fransız sermayeli bir şirket tarafından gerçekleştirilmiştir. Daha önce İngiliz gruplar tarafından dönemsel olarak toplam 8 yıl süreyle işletme yapılmıştır.
Kömürden gaz elde etme teknolojisi gelişip Batıda kullanılmaya başlanmasıyla birlikte 1856 yılında Beyoğlu bölgesine havagazı verilmeye başlandı. Havagazı ile İstanbul’da ilk defa cadde-sokak aydınlatması İstiklal Caddesi’nin (Cadde-i Kebir) aydınlatılmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten üç yıl sonra İzmir’de bir havagazı fabrikası kurulması için 1859’da yapılan başvuru, Osmanlı makamlarınca kabul edildi ve fabrikanın inşaatı 1862’de başladı. Fabrikanın kuruluşunu, £100.000 yatırımla merkezi Glasgow’da bulunan Laidloux and Sons adlı şirket üstlendi. 1864’te ilk sokak lambası aydınlatma denemesi yapıldı ve İzmir’de ilk kez sokak lambası kullanılmış oldu. 1904’ten itibaren elektrikle aydınlatmaya geçilince havagazı çoğunlukla mutfaklarda kullanılmaya başladı. Cumhuriyet sonrası yabancıların imtiyazlarının yenilenmemesi nedeniyle 1934’te belediyeye devredilen fabrika, 1955’te kapatılıncaya dek üretime devam etti.
Osmanlı’da elektrik enerjisi ilk kez 1888 yılında İstanbul Haliç Tersanesi’nde kurulan elektrik fabrikasının işletmeye açılmasıyla üretilmeye başlanmıştır. İlk hidroelektrik santrali 1902 yılında Tarsus’ta yapılmış ve Kurulu gücü 60 kW Olan Tarsus Elektrik Santralidir. 1914 yılında ilk kayda değer elektrik tesisi olarak Silahtarağa Termik Santralı hizmete girmiştir.
İstanbul’da ilk motorlu kara taşıtı yaşama katıldığında ise takvimler 1895 yılını gösteriyordu. Bu otomobil, Meclis-i Mebusan üyesi Züheyirzade Ahmet Paşa’ya aitti. Otomobile “kendi kendine hareket eden” anlamına gelen “zatülhareke” denmişti.
Mayıs 1888’de dönemin Padişahı tarafından İngiltere’ye bir elektrikli araba ile bir de elektrikli sandal sipariş edildiği de bilinmektedir. Ancak daha sonra alım gerçekleşmemiştir.
**
Görüleceği üzere Cumhuriyet kurulduğunda Türkiye’de enerji kaynağı olarak kömür üretilmekte, bir HES (Tarsus HES) işletilmekte, havagazı ve elektrik kullanılmakta idi. Ancak ülke enerjide büyük oranda dışa bağımlı olup ülke içinde enerji üretimi yabancı şirketlerin tekelindeydi.
KÖMÜR:
Devlet, havzadaki kömür madenlerinde 1925-1936 yılları arasında dolaylı müdahale politikası yürütmüştür. Bu hususta öncelik olarak Havza İktisat Müdürlüğü kurularak ocakların denetimi sağlanmıştır. Ardından havzadaki ocakların bir bölümü İş Bankası’na verilmiş ve üretimin artırılması görevi verilmiştir. Bu görevin verilmesiyle birlikte İş Bankası 1926 yılına kadar Maden Kömür İşletmeleri TAŞ, Kozlu Kömür İşleri TAŞ, Kilimli Maden Kömürleri TAŞ ve Kireçli Maden Kömürleri TAŞ’ı kurmuş ve havzada etkin olması için çalışmalar yürütmüştür.
Ereğli havzasında kömür madenine yönelik 1935 yılına kadar çeşitli çalışmalar yürütülmüştür. Devlet, ülke genelinde maden konusunda tek elden bir kurum tarafından çalışmaların daha sistemli yürütülmesine karar vermiştir. Bu karar neticesinde Türkiye’de işletmecilik dönemi resmen başlamıştır. Bu hususta yapılan ilk çalışma Etibank’ın kuruluşu olmuştur. 1935 yılında Etibank’ın kurulmasıyla birlikte madencilik sektöründeki çalışmalar sistemli olmanın yanında hız da kazanmıştır. Ardından da maden aramalarının daha sistemli ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için Maden Tetkik Arama (MTA) Enstitüsünün kuruluşu gerçekleştirilmiştir. Böylece iki kurumla birlikte dağınık olarak işletilen madenlerin merkezi denetimi sağlanarak devlet elinin havzada daha da güçlenmesine imkân sağlanmıştır. Ereğli Şirketi ile İktisat Vekaleti arasında 28 Kasım 1936 yılında imzalanan anlaşma, 3146 sayılı ve 7 Nisan 1937 tarihli kanun ile tasdik edilip kabul edilmiş ve böylece Ereğli Şirketi’ne ait bütün tesisler devlete geçmiştir. Ereğli Kömür İşletmesi, 1943 yılı itibariyle kömür üretimi bakımından havzayı beş büyük üretim bölgesine ayırmış ve her bölgenin yönetimini bir baş mühendise bırakmıştır. Böylece tüm maden kömürü çıkarımı ve işletilmesinde tek yetkili devlet olmuştur.
ELEKTRİK:
1930’lu yıllara kadar Türkiye’deki elektrik çalışmaları, genelde yabancı işletmelerin elinde olan küçük yerel santraller ve onların beslediği birbirlerinden ayrı yerel dağıtım şebekelerinin işletilmesi şeklinde olmuştur. 1939 yılında yabancı şirketlere verilmiş olan bu imtiyazlar devletleştirilerek genellikle dağıtım hizmetleri belediyelere devredilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılında, kurulu güç 33 MW. ve yıllık üretim 45 milyon Kwh. iken; 1935 yılına gelindiğinde, kurulu güç 126,2 MW, üretim ise 213 milyon Kwh, elektriklenmiş il sayısı ise 43’tür.
1933 yılında 2301 sayılı Kanun ile İller Bankası kurulmuştur.
1935 yılında, 2805 sayılı Kanun ile kurulan Etibank’ın üç ana işlevinden biri elektrik işletmeciliği olarak düzenlenmiştir. Yine aynı yıl, 2804 sayılı Kanun ile Maden Tetkik Arama (MTA), 2819 sayılı Kanun ile Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü (EİEİ) kurulmuşlardır. 1954 yılında Devlet Su İşleri (DSİ) kurulana kadar hidroelektrik tesis dahil tüm üretim ve dağıtım Etibank önderliğinde bu kuruluşların katkılarıyla yürütülmüş, küçük kapasiteli dizel ve hidrolik santraller ve birçok sanayi kuruluşunun ve belediyelerin işlettiği dizel santraller ile şehirlerin elektrik ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmıştır. 1948 yılında, Silahtarağa Termik Santralı’ndan sonra o güne değin en büyük tesis olan Çatalağzı Termik Santralı devreye girmiş ve 1952 yılında 154 kV’luk bir Enerji nakil hattı ile İstanbul’a elektrik takviyesi yapılmıştır. Bu Enerji nakil hattı, ulusal enerji sisteminin de (Enterkonnekte sistem) başlangıcını oluşturmuştur.
1950’li yıllarda, Türkiye’nin kurulu gücü 407.8 MW, yıllık üretim ise 500 milyon kWh’a ulaşmıştır. 1956 yılında üç önemli tesis ulusal elektrik sistemine bağlanmıştır. Bunlar; Adana yakınlarında Seyhan Barajı ve HES, Ankara yakınlarındaki Sarıyar Barajı ve HES ile Kütahya yakınlarındaki Tunçbilek Termik Santralı’dır.
GAZ:
Maltepe Havagazı Fabrikası 1929 yılında Ankara’nın Maltepe semtinde elektrik santralı ve havagazı üretim tesisi kurulmuştur. Tesis 1990’a kadar faaliyetini sürdürmüştür.
Türkiye doğalgaz ile ancak BOTAŞ’ın 1986 yılında Soyuzgazexport (SSCB) şirketi ile 25 yıl süreli yapmış olduğu gaz alım anlaşması sonucu tanışmıştır. 1987 yılında ise fiili olarak ilk doğal gaz ithalatı gerçekleşmiştir.
PETROL:
Cumhuriyet tarihinde ilk petrol keşfi ise 1940 yılında Batman -Raman1’de gerçekleşmiş olup ilk petrol 1945 yılında yine Batman-Raman 8 kuyusundan çıkartılmıştır.
*********
Planlı Ekonomiye Geçiş ve Enerjiye Etkileri:
Cumhuriyet’in mevcut ekonomi durumunu incelemek üzere 1923 İzmir İktisat Kongresi düzenlendi. Ekonomi politikalarındaki ilk uygulama ise Birinci ve İkinci Beş Yıllık Sanayi Planlarının hazırlanmasıydı.
Birinci planla dokumacılık, madencilik, metal, havacılık, kâğıt, seramik ve kimya sanayiini geliştirmeyi hedeflendi.
1925’te Kayseri Tayyare Fabrikası, 1926’da Ankara Çimento Fabrikası kuruldu. 1926’da Alpullu ve Uşak Şeker Fabrikaları açıldı. 1929’da ise Zeytinburnu-Arslan ve Kartal-Yunus Çimento fabrikaları faaliyete başladı. Bunları, 1933’te kurulan Sümerbank ile 1935’te kurulan Etibank, Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) ve Elektrik İşleri Etüd İdaresi Enstitüsü (EİEİ) takip etti.
Yine bu dönemde millileştirmeler: demiryolları, elektrik alt yapısı, madenler vb. alanda sürdü.
Bu hızlı süreç içerisinde yeterli teknik eleman yetişememesi sorunu mevcuttu.
1935 Yılında MTA maden mühendisi jeolog, paleontolog yetiştirilmek üzere için Avrupa ve Amerika’ya öğrenci gönderdi. Yine demiryolları ve altyapısı için yurt dışından teknik eleman getirtilmiş ve bir de okul açılmıştır. Demir çelik fabrikalarında da aynı durum söz konusu olmuştur.
1939’da, Ankara’da Etimesgut Uçak Fabrikası ile 1941’te Gazi Uçak Fabrikası tesisleri kurulmuş olup, Etimesgut Uçak Fabrikası’nın açılmasında ve işletilmesinde II. Dünya Savaşı yıllarında Polonya’dan kaçarak Türkiye’ye sığınan mühendislerin katkısı olduğu da bilinmektedir. Etimesgut fabrikasında Polonyalı mühendislerin olduğu yıllarda Dizayn Ofisi olarak adlandırılan ARGE çalışmalarının yapıldığı bir bölüm açılmıştır. Bu bölümde uçak üretimine ilişkin pek çok bilimsel proje hazırlanmıştır. Ayrıca fabrikada üretilen THK-5 modeli ise Danimarka’ya ihraç edilmiştir.
Kırılma sürecinde Enerji :
1950’li Yılların iki kutuplu dünyasında, -yeni yeni palazlanan sermaye ile toprak ağalarının oluşturduğu feodal yapı-ve siyasi örgütleri Demokrat Parti’nin seçimi emperyalizme biat şeklinde biçimlenmiştir.
Amerikalı Max Weston Thornbourg’un “Türkiye Nasıl Yükselir?” (1949) ve “Türkiye’nin Ekonomik Durumunun Tenkidi” (1950) adlı Türkiye’nin ekonomik gelişimi üzerinde hazırladığı raporlar, Türkiye’yi bir tarım ülkesi olarak nitelendiriyor ve bu yüzden Türkiye’nin makine, uçak ve motor gibi teknoloji alt yapısı gerektiren milli üretim faaliyetlerine son vermesi, demiryollarından karayollarına geçişin gerektiğini vurguluyordu. Bunun yerine Türkiye sadece montaj ile sınırlı kalacak şekilde tarım araçları üretimine ve tarımsal üretim faaliyetlerine yönelmeliydi.
Ekonominin kazandığı bu yeni çehre Türkiye’nin 1947’de Truman Doktrinlerinin etkisine girmesinden ve Marshall Yardımlarından yararlanmasından etkilenmiş, neticede 1952’de NATO üyesi haline gelmesiyle sonuçlanmıştır.
Traktörden uçağa hibe şeklinde vuku bulan ABD yardımları peşinden raporların gereği yerine getirilmiştir. NATO ordusuna dönüşen askeri yapıda buna uyum sağlamıştır. Şu anekdot da bir örnek olarak şurada dursun;
Marshall Yardımları kapsamında Türkiye’ye çok sayıda uçak hibe edilmeye başlanmıştı. Bu yüzden yerli uçak üretimi kısa sürede durmuş ve uçak fabrikaları iflas etmek durumunda kalmıştır. Nitekim dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı M. Zeki Doğan, Demirağ’ın fabrikalarına verilen yerli uçak siparişlerini iptal etmiş ve konuyla ilgili olarak Nuri Demirağ’a: “Amerikan yardımından bedava uçak almak dururken uçak fabrikanıza sipariş verirsem yarın bu millet beni asar.” demiştir.
Bu süreçte enerjide kamu yapılanması fazla etkilenmemiş gözükse de kamunun gözden çıkartılmasının politik işaretleri gözlemlenmektedir. 1950’li yıllarda Devlet ve özel sektör eliyle santrallar yapılmaya ve İşletilmeye başlanmıştır. Bunlar İmtiyazlı şirket olarak kurulan Adana ve İçel yöresine elektrik veren Çukurova Elektrik A.Ş. (ÇEAŞ) ile Antalya yöresine elektrik veren Kepez Elektrik A.Ş.’dir. 1950 yılının başında kurulu gücümüz 407,8 MW’a, üretimimiz 789,5 milyon kW’a ulaşmıştır. 1970 Yılına gelindiğinde; artan üretim, dağıtım ve tüketim miktarı ve hizmetin yaygınlaşması, kurumsal bir yapıyı zorunlu kılmış ve 1312 Sayılı Yasa ile TEK (TÜRKİYE ELEKTRİK KURUMU) kurulmuştur. Böylelikle, Belediyeler ve İller Bankası dışında bütünlük sağlanmıştır. Bu tarihte de kurulu gücümüz 2234,9 MW, üretimimiz 8,6 milyar kWh seviyelerine yükselmiştir.
Yeni Dünya Düzeni ve Kamudan Özele Geçiş:
1980 Darbesi ile kurulan Özal hükümeti kapitalist/emperyalist sistemin Yeni Dünya Düzeni söylemi kapsamında kamu varlıklarını özelleştirme yoluyla özel sektöre devrinin adımlarını atmıştır.
1982 yılında Belediyeler ve Birliklerin ellerindeki elektrik tesisleri 2705 Sayılı Yasa gereğince TEK’e devredilmiş, bundan böyle tüm satışların, köy satışları da dâhil olmak üzere TEK tarafından yapılması sağlanmıştır. Bu tarihte kurulu gücümüz 6638,6 MW, üretimimiz 26,6 milyar kWh olarak gerçekleşmiştir. 1984 yılında 3096 Sayılı Yasa yürürlüğe konularak enerji sektöründeki TEK tekeli kaldırılmış, gerekli izinler alınarak kurulacak özel sektör şirketlerine de enerji üretimi, iletimi ve dağıtımı konusunda olanaklar sağlanmıştır. Ayrıca yine bu yılda TEK’in hukuki bünyesi, organları ve yapısı düzenlenerek bir Kamu İktisadi Kuruluşu hüviyetine kavuşması sağlanmıştır. 1988–1992 yıllarında, elektrik sektöründe kendi yasal görev bölgesi içinde elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticaretini yapmak üzere 10 kadar sermaye şirketi görevlendirilmiştir. Aynı zamanda imtiyazlı şirketlerden olan ÇEAŞ ve KEPEZ A.Ş.’lerine de kendi görev bölgelerinde elektrik üretim, dağıtım ve ticaretini yapma görevi verilmiştir. Türkiye Elektrik Kurumu, kuruluşundan 23 yıl sonra çıkarılan 13.8.1993 gün ve 513 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile ilgisi devam etmek üzere özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bu düzenlemenin bir devamı olarak da Bakanlar Kurulunun 93/4789 Sayılı Kararı ile Kurum.” Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş.” (TEAŞ) ve ” Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.” (TEDAŞ) adı altında iki ayrı İktisadi Devlet Teşekkülüne ayrılmıştır. Enerji sektörünün yeniden yapılanmasına yönelik olarak 3 Mart 2001 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanması amaçlanmıştır. Bu kanun, elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı, toptan satışı ve perakende satışı, perakende satış hizmeti, ithalat ve ihracatı ile bu faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek ve tüzel kişilerin hak ve yükümlülüklerini, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumunun kurulması ile çalışma usul ve esaslarını ve elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının özelleştirilmesinde izlenecek usulü kapsamaktadır. Bakanlar Kurulu’nun ResmiGazetede yayınlanan 05.02.2001 tarih ve 2001/2026 sayılı kararı ile TEAŞ; Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ), Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) ve Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi (TETAŞ) olacak şekilde üç ayrı İktisadi Devlet Teşekkülü olarak yeniden teşkilatlandırılması kararlaştırılmıştır. Bu karar doğrultusunda, TEİAŞ elektrik enerjisi iletimi, EÜAŞ üretimi ve TETAŞ da toptan satışı konusunda faaliyet yürütecek şekilde yapılandırılmıştır.
Yenilenebilir Enerji :
Elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşması, bu kaynakların güvenilir, ekonomik ve kaliteli biçimde ekonomiye kazandırılması, kaynak çeşitliliğinin artırılması, sera gazı emisyonlarının azaltılması, atıkların değerlendirilmesi, çevrenin korunması ve bu amaçların gerçekleştirilmesinde ihtiyaç duyulan imalat sektörünün geliştirilmesi gibi saiklerle 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu (YEK) 10.05.2005 tarihinde yürürlüğe girdi.
YEK Kanununda yapılan 25.11.2020 tarihli düzenleme ile 31.12.2020 tarihinden sonra işletmeye girecek olan YEK Belgeli üretim tesisleri için uygulanacak fiyat ve sürelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi hüküm altına alındı. Bu kapsamda iki ayrı tarihli Cumhurbaşkanı Kararı yayımlandı. İlki 17/09/2020 tarihli ve 2949 sayılı karar olup fiyatların 30/06/2021 tarihine kadar işletmeye girecek YEK belgeli santrallere 31/12/2030 tarihine kadar uygulanması hüküm altına alındı.
29/01/2021 tarih ve 3453 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile de 01/07/2021 tarihinden 31/12/2025 tarihine kadar işletmeye girecek YEK belgeli enerji kaynakları için TL cinsinden yeni bir fiyat mekanizması oluşturuldu. Bu karar ile YEK belgeli enerji kaynaklarına uygulanmakta olan fiyat yılda 4 kez (Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim) enflasyon ve kur farkına dayalı bir formülasyona göre güncellenmektedir.
Nükleer Enerji Santralları:
Türkiye’de nükleer çalışmalar, 1.Cenevre Konferansı’nın hemenardından, 1955 yılında başlatılmıştır. 1961 yılında, Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’nde, eğitim ve temel araştırmalar için yararlanılan 1 MW gücünde bir deney reaktörü işletmeye alınmıştır. Elektrik üretimi amacıyla kurulması tasarlanan nükleer santralle ilgili ilk fizibilite etütleri 1968 yılında başlatılmıştır. 1972-74 yıllarında fizibilite ve yer araştırmaları değişen şartlara göre revize edilmiş, 1976 yılında Silifke’nin batısındaki Akkuyu mevkii ilk kuruluş yeri olarak seçilmiş ve yapılan geniş kapsamlı araştırmalara dayanarak Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu’ndan yer lisansı alınmıştır. 1976 yı¬lın¬da nük¬le¬er san¬tral iha¬lesi için gi¬ri¬şim¬de bu¬lu¬nul¬du ve tek¬lif-le¬rin de¬ğer¬len¬di¬ril¬me¬si so¬nu¬cun¬da 1977’de ASE¬A-ATOM ve STAL-LA¬VAL fir¬ma¬la¬rı ile söz¬leş¬me ön¬ce¬si gö¬rüş¬me¬ler baş¬la¬dı an¬cak 12 Ey¬lül 1979’da gö¬rüş¬me¬ler çe¬şit¬li se¬bep¬ler¬den sonuçlanmadı.
1982 yılında herhangi bir ihale açılmadan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TA¬EK) ara¬cı¬lı¬ğıy¬la Ato¬mic Energy of Ca¬na¬da Li¬mi¬ted (AECL), Sie¬mens-Kraft¬werk Uni¬on (KWU) ve Ge¬ne¬ral Elec¬tric (GE) fir¬ma¬la¬rın-dan tek¬lif¬ler top¬lan¬dı. 30 Ağus¬tos 1984’te bu fir¬ma¬larla ya¬pı¬lan pa¬zar¬lık gö¬rüş¬me¬le¬rin¬de an¬laş¬ma sağ¬lan¬sa da hü¬kü¬met, nük¬le¬er san¬tral¬le¬rin anah¬tar tes¬li¬mi esa¬sı¬na gö¬re baş¬lat¬tı¬ğı iha¬le¬nin te¬mel şar¬tı¬nı “Yap-İş¬let-Dev¬ret” şar¬tı¬na dö¬nüş¬tür¬dü¬ğü¬nü açık¬la¬yın¬ca KWU ve GE fir¬ma¬la¬rı iha¬le¬den çe¬kil¬di. Mart 1985’te AECL ile görüşmelere devam edildi ve ağustos ayında ön protokol imzalandı. Ancak, Kanada hükûmetinin ön protokole bağlanan şartları ve finansmanın %60’ını (geri kalan %40’ını TEK ve Türkiye üstlenecekti) garanti etmeyi kabul etmemesi üzerine 1986 yılı başlarında AECL ile yapılan görüşmeler de durduruldu. Nisan 1986’da meydana gelen Çernobil reaktör kazasından ötürü Türkiye’de de nükleer santrallerle ilgili çalışmalar askıya alındı ve1988 yılında TEK Nükleer Santrallar Dairesi kapatıldı.
Kazadan on yıl sonra 17 Ekim 1996’da Akkuyu Nükleer Enerji Santrali için ihâle açılmış olduğu ilân edildi. 15 Ekim 1997’de AECL, NPI (Nuc¬le¬ar Po¬wer In¬ter¬na¬tio¬nal/Sie¬mens ve Fra¬ma¬to¬me Kon¬sor¬si¬yu¬mu) ve WES¬TING¬HOU¬SE (Mit¬su¬bis¬hi ile bir¬lik¬te) tek¬lif¬le¬ri¬ni sun¬du¬lar fakat 2000 senesinde hükûmet bu projenin sonuçlandırılmasından ve ülkede nükleer santral kurulmasından vazgeçtiğini açıkladı.
2010-2020 arasında 5 bin megavatlık üç nükleer santral kurmayı amaçlayan “Nükleer Enerji Yasası”, 17 Ocak 2007’de çıkarıldı. Ancak dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, santrali kuracak şirketin yapısı, denetimi, söküm masrafı gibi alanlarda anayasaya aykırılıklar olduğu gerekçesiyle yasanın üç maddesini veto etti.
12 Mayıs 2010’da Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında Türkiye’nin güney kıyısındaki Mersin ilinin Gülnar ilçesinde VVER-1200 reaktörlü dört güç ünitesine sahip, toplam 4800 MW kurulu güç kapasiteli Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşa edilmesini öngören İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. 13 Aralık 2010’da, anlaşmanın koşulları uyarınca Rus tarafı, Türkiye Cumhuriyeti’nde AKKUYU NÜKLEER ANONİM ŞİRKETİ proje şirketini kurmuştur. ROSATOM’un projedeki payı %99.2’dir. Projenin toplam maliyeti, 20 milyar ABD doları seviyesindedir.
Türkiye’deki diğer nükleer santral projesi Sinop Nükleer Güç Santralidir. 3 Mayıs 2013 tarihinde Japonya tarafından Türkiye’ye yapılan bir ziyaretten sonra nükleer santral kurulması için uluslararası anlaşma imzalanmıştır. 27 Haziran 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, verdiği mülakatta artan masraflar nedeniyle Sinop NGS projesinin durdurulduğunu açıkladı.
2023 yılına gelindiğinde ise EÜAŞ’ın sahip olduğu “Kurucu” statüsü, 27 Ocak tarihinde Türkiye Nükleer Enerji Anonim Şirketi’ne (TÜNAŞ) verilmiştir. 3 Nisan 2024 tarihli Nükleer Düzenleme Kurulu kararı ile, TÜNAŞ’a Sinop Nükleer Güç Santrali’nin kurulması planlanan Sinop, Abalı Köyü İnceburun mevkiinde yer alan saha için saha onayı verilmiştir.
14 Ekim 2015 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ali Rıza Alaboyun tarafından ülkenin üçüncü nükleer enerji santralinin İğneada’da yapımının planlandığı açıklandı.
8 Kasım 2022’de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Trakya’daki nükleer santralin yer tespiti çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. 24 Mayıs 2024’te Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Trakya’da yapımı planlanan dört reaktörlü nükleer santralle ilgili olarak Çin ile görüşüldüğünü duyurdu.
Görüleceği üzere Hükümetin NES ısrarı devam etmektedir. 2023 Yılında devreye gireceği söylenen Akkuyu NES’te çalışmalar devam etmektedir. Pek çok sorunu ve soruyu içinde barındıran NES olayı başlı başına bir rapor, hatta kitap, hatta dizi konusu olmaya adaydır.
Doğalgaz :
Türkiye’nin doğalgaz ile ilk kez 1986’da tanıştından söz etmiştik. BOTAŞ’ın 1986 yılında Soyuzgazexport (SSCB) şirketi ile 25 yıl süreli yapmış olduğu gaz alım anlaşması ile ülkemizde doğal gaz taşımacılığı ve ticaretinin ilk adımı atılmış, 1987 yılında ise fiili olarak ilk doğal gaz ithalatı gerçekleşmiştir.
Kaynak çeşitliliğini artırmak ve arz güvenliğini sağlamak amacıyla 1988 yılında Cezayir ile LNG alım anlaşması imzalanmış, 1994 yılında ise Marmara Ereğlisi LNG Terminali devreye alınmıştır. 1995 yılında Nijerya ile 22 yıllık LNG alım anlaşması imzalanmıştır.
Yeni bir arz kaynağı olarak İran ile 1996 yılında doğalgaz alım anlaşması imzalanmış, 2001 yılında ilave bir kaynak olarak devreye girmiştir. 1997 yılında Rusya ile Karadeniz üzerinden gelen boru hattından (Mavi Akım)tedarik edilmek üzere 25 yıl süreli gaz alım anlaşması imzalanmıştır, 2003 yılında ise fiili olarak devreye girmiştir. Bu anlaşma ile birlikte ülkemiz 4 farklı arz kaynağına kavuşmuştur. 1998 yılında Türkiye ilk doğal gaz ithalatı yapmış olduğu Batı Hattı’ndan Rusya Federasyonu ile 25 yıl süreli doğal gaz alım anlaşması imzalamıştır.
2001 yılında Azerbaycan ile 15 yıllık gaz alım anlaşması imzalanmıştır. Aynı yılda doğal gaz piyasası kanunu resmi gazetede yayınlanarak Türkiye Doğalgaz Piyasası’nın liberalleşmesine yönelik adım atılmıştır.
Kanunun yayınlanması ve EPDK’nın katkılarıyla şehir içi doğal gaz dağıtım ihale süreçleri hızlanmış, 2004 yılında ise BOTAŞ iletim şebekesi üçüncü taraf erişimine açılmıştır.
2005 yılında ilk kontrat devri ihalesi yapılmış, 2007 yılında ise ilk kontrat devri anlaşması yapılmıştır. 2007 yılında İletim şebekesinde 3. Taraf erişimi fiili olarak olarak başlamış, 2007-2009 yılları arasında 4 bcm’lik kontrat devri gerçekleşmiştir.
2007 yılında BOTAŞ tarafından Yunanistan’a ilk doğal gaz ihracatı başlamıştır.
İlave bir arz kaynağı olarak Egegaz Aliağa LNG terminali 2009 yılı itibariyle ithalata başlamıştır. Yine aynı yılda LNG terminallerine 3. Tarafların erişimine ilişkin yönetmelik EPDK tarafından yayınlanmış, 2010 yılında ise kurum tarafından onaylanıp yürürlüğe girmiştir.
BOTAŞ’ın 2011 yılında Batı Hattı’nda Gazprom Export’la yapılmış yıllık 6 milyar metreküp kapasiteli gaz alım kontratını uzatmaması Doğalgaz piyasasında özel sektörün payını önemli ölçüde artıracak bir gelişme olmuştur. 2013 yılında fiili olarak bu kapasite özel sektöre devredilmiş ve Kibar Enerji ve Dağıtım San. A.Ş. yıllık 1 bcm kapasiteli doğal gaz alım anlaşması ile liberalleşen doğal gaz piyasasında yerini almıştır.
Cumhuriyet Tarihi Boyunca Enerjide Uluslar arası İlişkiler:
İkinci Dünya Savaşı sonrası galip ülkeler kapitalist bir dünya örgütlenmesi kapsamında NATO dahil pek çok örgütlenmeyi oluşturdular. Bunların bir kısmı doğrudan enerjiyle ilgili iken bir kısmı ise dolaylı yoldan enerjiyi ilgilendirmekte idi.
Bunların başında Uluslararası Enerji Ajansı (UEA)gelmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı, dünya genelinde istikrarlı bir petrol arzının sağlanmasına adanmış bir kuruluştur. 1973 dünya petrol krizi sonrası petrol tedariğinde yaşanan sorunlar sonucu kurulmuştur. 1974 (OECD Konseyi’nin 15 Kasım 1974 tarihli kararıyla) aynı zamanda OECD’ye üye olan 28 ülke arasında ekonomik gelişme, enerji güvenliği ve çevresel sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde iş birliğinin ve dayanışmanın geliştirilmesi amaçlanmıştır. Gerçekte kapitalist sistemin ve piyasaların işlemesine yönelik analizler, öneriler vb. çalışmalar yapmaktadır. Türkiye ilk dönemde ülke içinde itirazlara rağmen kurucu üye olarak yer almıştır.
1974’ten bu yana UEA, temel amacı olan petrol arzı güvenliğinin yanı sıra, enerji konusunun küresel bir boyut kazanmasına da bağlı olarak, çalışma yelpazesini genişletmiş, dünyada enerji analizleri ve istatistiklerinde yoğunlaşmıştır. UEA ayrıca, petrol ve doğal gaz piyasalarının durumuna ilişkin periyodik raporlar hazırlamakta, üye ülkelerin enerji politikalarını düzenli olarak incelemekte, UEA dışı önemli ülkelerin enerji politikalarını da takip etmekte, yeni enerji teknolojileri ve enerjinin iklim değişiklikleri üzerindeki etkileri üzerinde çalışmalar yürütmektedir. UEA’nın temel ilgi alanını petrol oluşturmakla birlikte, son yıllarda doğal gaz ve elektrik arz güvenliği konularının da Ajansın çalışmalarında giderek önemli bir yer edinmekte olduğu görülmektedir.
Uluslar arası Nükleer Enerji Ajansı, Enerji Düzenleyicileri Bölgesel Birliği (ERRA- EPDK’da üyesidir.) vb. kuruluşlar ilave olarak sayılabilir.
Bunların dışında kağıt üstünde bir savunma örgütü olarak lanse edilen NATO’ da enerji poitikalrından uzak bir kuruluş değildir. Hatta bizatihi içindedir. 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizi sonrası, 80’li yıllar itibariyle kapitalizmin küresel entegrasyon sürecinde en önemli başlıklardan biri de enerji ve enerji arz güvenliği meselesi olmuştur. Son on yılda uluslararası gündemde en önemli konu haline gelen enerji güvenliği, 2008 yılında yapılan G8 zirvesinde birinci sıraya konulmuştur. Bundan hemen önce 2006 yılında NATO’nun Riga Zirvesi’nde açıklanan deklarasyonunda yer alan “Bizler enerji altyapılarına yönelik riskleri değerlendirecek ve enerji altyapısı güvenliğini geliştirecek koordine ve uluslararası çabaları destekliyoruz. Bu bağlamda daimi Konseyimizi, enerji güvenliği alanındaki en acil riskleri istişare etmesi ve NATO’nun katkı sağlayabileceği alanları belirlemesi için yönlendirmiş bulunuyoruz.” ifadesi, enerji güvenliğinin artık İttifak’ın temel konularından biri haline geldiğinin açık bir göstergesi olmuştur.
Cumhuriyet Tarihinde Yaşanan Enerji Krizleri Büyük Kesinti ve Çöküşler:
Pegrol Krizi:
1961 yılında petrol üreticileri, Petrol Dıș Satımcıları Ülkeler Örgütü’nü(OPEC) kurarlar. 1973 Ekim’inde ortak bir kararla Batı Avrupa, Japonya ve ABD’ye karșı petrol ambargosu ilan edilir. Tankerlerle yapılan petrol sevkiyatı durdurulur. Batı Avrupa ve Japonya kendilerini diledikleri anda hareketsiz konumda bırakacakları bir örgüt gerçeği ile karșıkarșıyadır. Petrol ambargosunu izleyen süreçte OPEC kararlarıyla petrol fiyatları iki yıl içinde tam dört kat artar. 1978 yılı sonunda petrolün varil fiyatı 13 dolar civarında iken, 1979’daki ikinci șokla 24 dolar, Aralık 1980’de 32dolaraa ulașmıștır.
70’lerdeki petrol krizlerini anlatırken “Dünyadaki tüm ülkeler yakıt tüketimini azaltmak için adımlar atarken, biz tam tersi yönde petrol tüketimini teşvik ettik” sözü 1977’de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Kamran İnan tarafından söylenmişti.
İlk petrol krizinde Türkiye, Almanya’daki işçilerin gönderdikleri dövizler ile döviz açığını kapatabilmişti. Fakat 1979’da işçi dövizleri de yeterli olmamıştır. Türkiye’nin petrol stok seviyeleri 1980’lerin başında da 1974’teki seviyelerinde, yani 40 gün civarında olmuştur.
O yıllarda akaryakıt ve mutfak tüpleri için uzun kuyruklarda beklemek sıradan hale gelmiş filmlere bile konu olmuştu.
Çöken Elektrik Sistemi
Son yıllarda yaşan en büyük elektrik kesintilerinden birisi 2006 yılında yaşanmıştır. Bursa Doğalgaz Çevrim Santrali’nde meydana gelen teknik bir arıza sebebiyle başta İstanbul’un Anadolu yakası ve İzmir olmak üzere Ege ve Akdeniz ile Marmara bölgelerindeki 13 kent enerjisiz kalmıştır. Kesinti yaklaşık olarak 6 saat sürmüştür.
Bir diğer büyük elektrik kesintisi ise çok güncel olan 31 Mart 2015 tarihinde yaşanılan kesintidir. O tarihte, 79 ilde ve 5,5 ile 8 saat arasında süren kesintisinin yaşandığı medyada yer almıştır.
2022 yılında Türkiye’de bir kentin önemli bir bölümü, günler boyunca elektriksiz kaldı.
Isparta’da, elektrik kesintileri nedeniyle bazı mahalle ve köylerde, ısınmadan aydınlanmaya birçok ihtiyaç giderilemedi. Uzun yıllardır ilk kez görülen bu olay, kamuoyunda zamlı elektrik faturaları üzerinden enerji sektörünün yoğun olarak tartışıldığı bir döneme denk geldi.
Doğalgaz tedarik krizi:
Türkiye’nin üç büyük doğalgaz tedarikçisinden İran’ın teknik arıza bildirerek 10 gün süreyle Türkiye’ye gaz akışını kesmesi sonrasında BOTAŞ 24 Ocak 2022 tarihinde doğalgaz santralleri ve büyük ölçekli tüketicilere olan gaz akışını azaltma kararı almıştı.
Kemal Ulusaler…Kasım 2024