Kemal Ulusaler….24 Haziran 2022
Cam önleri, cumbalar; yaprak, çiçek coşmuş, baharı taşıyorlar. Taşıyıp da cumbalardan, pencere önlerinden taşarak çisil çisil üzerime yağıyorlar. Bir bahar sağanağı içinde loş sokağı aşıp meydana çıkıyorum. Meydan çığlık çığlığa çocuk.. İnce boyunlu, sıska çocuklar, tozla haşır neşir. Geleceğin boynu çoktan koparılmış. Makina işleten ellere sahip çıksın diye, karamaça beylerine hizmet edecek kafaları taşısın diye, yerinde bırakılmış ince boyunlar.
Sorgusuz sualsiz bir dünyayı, yaşama telaşı içindeki kafalar; rüzgarda sallanan başaklar gibi sallanıyorlar ince boyunlarının üzerinde. Anlıyor ve duyuyorlar. Biliyor, hissediyor ve eziliyorlar. Bir ömür boyu taşınacak travmalar biriktiriyorlar içlerinde.
Çığlık çemberini teğet geçip Sırçınar Kahvesi’ne yöneliyorum.
Aşağıdan yukarı sürmeli ahşap pencereler, bahar içeri aksın diye yukarı sürülüp açılmışlar. Kapı girişinde hızla bir göz atıyorum içeriye. Hemen kapı dibinde bir karaltı dikkatimi çekiyor. Bu ufak tefek karaltıyı tanır gibiyim. Zamanın kuyusundan çıkan bu karaltı, bu ufak tefek adam Sinek Efe’nin ta kendisi.
İri kara gözleri
Kocaman adem elması
Dokunsan
Tak tak ses veren iman tahtası
İnce boyun, çelimsiz beden
Yerden bitme bir ‘insan hatası’
Ta kendisi,eski komşumuz
Sinek Efe….
Teneke saksıların kenarına basıp alçacık bahçe duvarının üzerinden ince boynunu uzatıp;
“ver bi tek hajı” diyen, ağzı kulaklarında yüzü geliveriyor gözüm önüne. İnce çelimsiz bedeni, iki tek sonra hemen sallanmaya başlardı. Karısı Sıdıka Teyze’nin hışmından, duvar üstü atttığı o iki tek sonrası birden bire dellenir, efeleşeverirdi Sinek ….
İster ayık, ister sarhoş hiç fark etmez, her daim ‘c’ harfini ‘j’ okurdu. Hacı’ya Hajı, Naci’ye Naji derdi. Kin tutmazdı. Her kim kem laf etse o saatte unutur; ” şu kalbi delik memleketin, kellesi delik bir biçaresiyim. Uçup gider kem sözler kafajağzımın içinden” derdi hep…
Epey yaşlanmıştı, ama belleği hala formundaydı. Görür görmez ayağa kalktı ve kucak açtı. Sarıldık, hasret giderdik ayaküstü. Şiktan anında yanımızda bitti demli çaylarla.
Biz çayları yudumlarken, masa bıraktığı yerden sohbeti sürdürdü. Konu mahallenin üzerinde karabasan gibi çöken yıkım üzerineydi. Cenap Hoca; “Yoksulun ayakkabısı gibi görüyorlar mekanlarını da. Kolayca çıkıverecek. Yoksulun ayakkabısı kolay çıkar ya. Onu hayata bağlayan bağlar kadar gevşektir ayakkabı bağları. Gevşektir ama hiç çözülmez. Bağcıklı giyilir, bağcıklı çıkartılır, topuğuna basılmış ayakkabılar. Evde, komşuda, camide, hep kapı önlerindedir yoksul ayakkabısı. Sadece dışarıda giyilen yoksulluk gibi..”
Dümenci Holi her zamanki gibi bağlantıyı kuramayıp atıldı: “Valla hiç bi şey annamadım Cenap Hoca..
Kasap Hüseyin: “Yine uygun frekansı yakalayamadın parazit yapıyorsun Dümenci.”
Dümenci, bir kez daha meseleyi kavramadan çıkıştı: “Parazit sensin. Ayıp oluyor ama Hüseyin Abii…”
Sohbet, Hacivat Karagöz dalaşmasına dönünce Sinek Efe’ye dönüp sağlığını sordum.
Ne sen sor, ne ben söyliyeyim der gibi baktı. “Biliyor musun, söylerdin de kulak ardı ederdik. Sıra seki kalktı, istediğimiz hastaneye istediğimiz zaman gidebiliyorduk. Hastane kapılarındaki zulüm bitmişti bizim için. Ama sen gelip gidip kafamızı karıştırıyordun. Şimdi şimdi anladık. Geç te olsa kafamıza dank etti yani. Anlıyacağın şimdi tüm kapılar açık ama paran varsa. Yoksa öl! Her ay emekli maaşımdan yapılan kesinti artıyor.”
Kahveci Şiktan, boşları alırken lafa karışmadan edemedi: “Bu gidişle dünü arayacağız desene Cenap Hoca.”
Hacı, lafı Cenap hoca’nın ağzın aldı: “Dünkü gölgeden bugüne ne fayda.”
Hoşaf Sami dayanamadı patladı: “Sen sus Hacı! Sen hiç konuşma! Başımıza bu belayı senin gibiler sarmadı mı?”
Hacı: “İyi işler de yapıyorlar ama Sami. Bak memlekete demokrasi getiriyorlar. Nasıl görmüyorsun?”
Hoşaf Sami bu laf üzerine daha da köpürdü: “Sus meczub demokrat seni..”
Cenap Hoca: “Bunlar kendilerine demokrat başka bir şey değil. İktidarları uğruna her şey mübah. Dostoyevski ne demiş: ‘Tanrı yoksa her şey mübahtır.’ Bunu tersinden okursak; ‘Her şey mübahsa Tanrı yoktur’ anlamı çıkmaz mı? Yani anlayacağınız bunların dini imanı sadece paradır. Başka taptıkları da yoktur . Gerisi lafı güzaf, Hacı.”
Sinek Efe: “Doğru söylersin Cenap hoca. Bunlar demokrasiye açılan kapı değil, duvar.”
Sonra bana dönüp: “Duvar dedim de aklıma geldi. Gel be çocuk bir duvar bulalım seninle. Üzerine dünya soframızı açıp iki tek atalım. Haa ne dersin?”
Teklif, Efe’den gelir de durulur mu?
Sinek Efe koluna girip, “Hadi Haji, sen de şerbet içersin garii” deyip Hacı’yı çekiştirirken hep birlikte cümbür cemaat aktık dışardaki bahara..
Kemal Ulusaler