Konuk Yazar: Ali Ekber Pekşen…..25.10.2021
Her baskıcı rejimin ya da sistemin imtiyazlıları vardır. İmtiyazlılar üzerinden, ötekiler yaratılır. Kitleler ayrıştırılır, baskı altına alınacaklar daha bir ötekileştirilir.
Devlet otoritesi olarak tanımlanan karar merkezi; geleceğe yönelik hedeflerine ulaşmak ve sistemin devamlılığını sağlayacak insanları biçimlendirmek üzere eğitim politikaları belirler. Bu doğrultuda eğitim kurumları oluşturur. Müesses nizamı koruma amacı öncelikli olan insanlar yetiştirmek üzere yapılandırılan eğitim sistemi ve kurumları; karar merkezinin hedefleri doğrultusunda işlevsellik kazanır, baskıcı rejimin imtiyazlılarını yetiştirmek üzere işe koşulur.
Eğitim sistemine yön veren politikalar; devletin kuruluş felsefesine uygun vatandaş ya da yurttaş yetiştirme anlayışının somut halidir. Bu politikaların lafzi ifadeleri; başta anayasa olmak üzere, mevzuat külliyatı ve okullarda yapılacak faaliyetlerin içeriğini oluşturan müfredatlardır.
Bu politikaların oluşturulmasında; devlet denilen örgütsel yapının, varlığını borçlu olduğunu düşündüğü arkaik döneminin anlayışı etkili olacağı gibi, kuruluş felsefesi olarak anlatılan normatif değerler de belirleyicidir. Normatif değerler de genellikle; vatan, millet, bayrak, dil, inanç birliği gibi sembolleştirilmiş ve tartışmaya açık olmayan anlamlar yüklenen kavramlarla ifade edilirler. Sistem; geçmişin tarihi vazgeçilmezleri olarak sunduğu ve kurucu iradenin varlık nedeni olarak gördüğü, olmazsa olmaz olarak algıladığı değerler üzerine yapılandırılır.
Olayları bu çerçeveden değerlendirdiğimizde; Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sistemini ve sistemin ürünü eğitim politikalarını, devletin kuruluşuna esas olan ideolojik, politik tercihte aramak daha doğru olur.
Cumhuriyet yönetiminin kuruluşunun esaslarını bulacağımız anayasal metinlerden; 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu ve 1924 Anayasası önemli ipuçları vermektedir.
1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu Madde 2. (özgün hali)” İcra kudreti ve teşri salahiyatı milletin yegâne ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder.” şeklindedir.
Bilahare Madde 2.- (değişik: 29.10.1339 (1923) – 364 S. Kanun) “Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır. Resmi lisanı Türkçedir.” şeklinde değiştirilmiştir.
1924 Anayasası Madde 2.( özgün hali) “ Türkiye devletinin dini, Dini İslâmdır; resmi dili Türkçedir; makkarı Ankara şehridir. “şeklindedir.
1928’de; Madde 2.- (İlk Değişiklik: 10/4/1928 – 1222 s. Kanun/md. 1)”Türkiye Devletinin resmi dili Türkçedir; makkarı Anka”ra şehridir. şeklinde,
1937’de Madde 2.- (sonraki değişiklik: 5/2/1937 – 3114 Sayılı Kanun/md.1) “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır. Resmi dili Türkçedir. Makkarı Ankara şehridir.” şeklinde değiştirilmiştir.
31 Mart 1926 tarih ve 336 numaralı Resmi Gazetede yayınlanan 788 sayılı Memurin Kanunu, Madde 4- Memur olabilmek için aşağıdaki şartları haiz olmak lazımdır:
- Türk olmak, şeklinde düzenlenmiştir.
Kurucu irade; devlet işlerinin yürütüleceği kadrolara atanacaklarda ve memur olacaklarda aranacak birinci özelliği, “Türk olmak” şeklinde belirlemiştir. Kuruluşa esas kanuni düzenlemelerde; din, dil, milliyet, devlet vurgusu ön plandadır. Türk kimliğiyle özdeşleşen bir anlayışla vücut bulmak üzere yola koyulmuştur.
Akademisyen, siyasetçi ve gazeteci kimliğiyle tanınan Türkiye sosyolojisinin önemli isimlerinden, Necmettin Sadık Sadak, 1925 yılında yayınlanan bir yazısında, bu düşünceleri veciz bir biçimde; “Türkiye’de yaşamak ve hayatlarını kazanmak isteyenler, dinleri ve ırkları ne olursa olsun, Türk gibi düşünmek, konuşmak ve yaşamak zorundadırlar.” şeklinde ifade etmiştir. Necmettin Sadık Sadak, Ziya Gökalp ekolüne bağlı, Durkheim Sosyolojisinin en önde gelen savunucularındandır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sistemi Durkheim’in eğitim anlayışından etkilenmiştir. Bu anlayışa göre; “Eğitim, ikili bir yapıya sahiptir. Okullarda bir yandan kişinin toplumsal sınıfına uygun mesleki eğitim, diğer yandan da, tüm toplumu bir ulus yapmak amaçlı ortak eğitim verilir. Bireyler toplumsallaşma sürecinde toplumsal normları öğrenir ve düzene dahil olur. Bu düzen ve normlar, bireyler üzerinde zorlayıcı bir etkiye sahiptir.” Bu anlayışla düzenlenen eğitim sistemi; belirli düşünce ve duyguların bilinçlerde sabitlenmesi, zihinlere derinden tesir etme ve bellekte kalıcı kodların oluşturulması amacıyla yola koyulmuştur.
1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüğe girer. Eğitim öğretim Maarif Vekaleti bünyesinde birleştirilir ve “milletin duygu ve düşünce bakımından birliğinin sağlanmasına” esas düzenlemelerle işe başlanır.
1924 yılında Diyanet İşleri Reisliği kurulur. Ülke coğrafyasındaki dinler arasında Müslümanlığı, mezhepler arsında Sünniliği koruyup kollayan bir anlayış benimsenir. Böylece, kamusal alanda Sünni Müslümanlığın görünürlüğü ve gücü garanti altına alınır. Türk kimliği, Sünni İslam anlayışıyla tahkim edilir. O günden bu yana camiler, eğitim kurumu işlevlerini kesintisiz sürdürmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sistemini bu anlayışa göre ele almalıyız. Farklı dönemlerde, spesifik olarak kısmen doğru işler başarmış eğitim kurumlarını ya da okulları, bu temel anlayışın çerçevesi dahilinde değerlendirmek gerek. Zira, çerçeveyi taşmaya başlayan çalışmalar tespit edilir edilmez, kesin önlemlerin alındığı ve o kurumların (Köy Enstitüleri) tümden ortadan kaldırıldığını biliyoruz.
15 Ekim 2021
Ali Ekber PEKŞEN
Bodrum Muğla