Cumartesi yazıları…
Kemal Ulusaler…18 Temmuz 2020
Geçen hafta aklın hegemonyasından söz ettik ya, sorular ve kendi içinde yanıtları olan yorumlar geldi. Bizim ülkemizde soruyu soru ile yanıtlamak adettendir: İşte yanıtlar(!)
Düşünülmeden kabul edilmiş özlü sözler vardır. Biraz irdeleyince altından neler çıkar neler. Sevdiğim, kimi yazılarımda da kullandığım;” Kafeste doğmuş kuş uçmanın hastalık olduğunu düşünür.” özlü sözü de bunlardan biridir. Kafesin kapısını açtığımızda kapıya kadar gidip geri dönenler, uçup gidenlerin yanında neredeyse solda sıfır kalır. Ama (ben dahil) yine de sıkça kullanırız bu sözü. Toplum içinde kimilerini daha iyi tanımladığımızı düşünürüz bu özlü sözler üzerinden. Oysa her canlının genlerden gelen /aktarılan içgüdüleri vardır. Kuşlarda uçmak gibi… Bir zamanlar hemen doğum sonrası edindiğimiz bir kedimiz vardı. Hiçbir zaman avlanmamış, avlanan bir başka kedi görmemiş doğal olarak avlanmayı öğrenmemiş ve bilmeyen bir kedi olduğunu düşünürüz değil mi? Öyle değil işte. Cam kenarında otururken bahçedeki ağaca bir kuş geldiğinde hedef küçültüp, titremelerle, hemen atlayacakmış gibi cama usulca yaklaşması…Bütün hareketler bir avcıya özgü hareketler… Anlayacağınız öğrenmeyip genlerden aldığı bilgilerle hareket ettiği aşikar.
İnsanlar elbette hayvanlardan farklılık gösterir. Zira (henüz tam anlamıyla çözülmemiş de olsa) bir beyin-zihin yapısına sahiptir. Akıl, doğaldır ki içgüdülerden önce gelir. Ama bin yılların evrimsel gelişimine rağmen bazı içgüdüler derinlerde bir yerde hala yaşamaktadır. Sevip aktardığım bir Afrika anekdotu vardır; Avrupalı varsıllar Afrika’ya safariye giderler. Safari için bir de bölge yerlilerinden bir rehberleri vardır. Gün ağarırken rehber önde yola düşerler. Öyle heyecanlı ve hırslıdırlar ki bir süre sonra geldikleri noktada rehberi önlerinde göremezler. Sağa sola bakınırlar, geri dönerler ve epeyce geride bir yerde, bir ağaç altında rehberin oturduğunu görürler. “Yahu, burada ne bekliyorsun? Sen bizim rehberimiz değil misin? Önümüzde olman gerekirken neden buradasın? “ Bu ve benzeri soru yağmuru dindikten sonra rehberleri; “ Hırsınız aklınızın o kadar önüne geçmişti ki oturup aklınızla birlikte burada sizi bekledik.”
Evreni bilemem ama şu yer kürede akıl insana özgü. Ben buna” insancıl akıl” diyorum. Diğer canlılardan farklı olarak. Bir de o derinlerde kalmış içgüdü ve hırslarıyla akıl dışı yaşayanlar var ki, onlara da “ yaratıksal akıl” diyorum. Ne insan ne hayvan tüm canlılar dışında bir şey…
Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte “yaratıksal akıl” sahipleri azımsanamayacak bir çoğunluk teşkil ediyor. Bu gün yerküreye şekil veren ( ya da şeklini bozan) bunlardır dersem yanlış olmaz gibime geliyor.
Richard Restak “Akıl” adlı kitabının girişinde;” Akıl ( nedir, nasıl işler) uzun zamandır büyüleyici bir konu, ilk filozoflardan beri kendilerini bu meseleye adamış düşünürler beyinlerini ona vakfetmiştir. Aslına bakarsanız, öteden beri varlığını sürdüren en büyük soru da burada yatar. Beyinle akıl aynı şey midir? “diye sorar.
Bir kez de biz soralım; “ Beyinle akıl aynı şey midir?
Eğer ikisi de aynı şey ise benim “ yaratıksal akıl” tezim boşa çıkar. Dolayısıyla ben aynı şey olmadığını düşünüyorum. Bugün bilim dünyası da görebildiğim kadar bu fikirde ki “ zihin” üzerine yüzlerce kitap, binlerce makale yazılıyor.
Bu gün bu yazıda amacım sadece sorular sormak ve yanıt aramak, beklemek. Öyleyse dönelim yine Restak’ın giriş kitabına; “ Bilgisayar bilimine dayanan bir metaforla, beynin donanım, aklın yazılım olabileceği söyleniyor. Bu metaforu en basit biçimine indirdiğimizde bir denklemle karşılaşıyoruz: Akıl=Beynin yaptığı her şey. Daha önce kaleme aldığım kitaplarda ben de bu tür iddialarda bulunmuş olsam da bugün böyle bir eşitlikten o kadar emin değilim. Öncelikle, “ akıl” kelimesi toplu halde gözlenen bir tutum ya da Zeitgeist* olabilir, “ bir milletin aklı” gibi.”
İşte bir kavram; “ Bir milletin aklı.”
“Bir milletin aklı” diye bir kavram olabilir mi?
Olur ise böyle bir akıl bir mekana örneğin, Ayasofya’ya sığar mı?
Yaşamınız boyunca mutlaka en az birkaç ankete tanık olmuş ya da sonuçlarını okumuşsunuzdur. Yanıtı ‘evet’ ya da ‘hayır’dan öte bir yere çıkmayan sorulara, ya da ; “ Akşam yemek yediniz mi?” “Dün gece uyudun mu?” gibi sorulara; “Fikrim yok” yanıtı ile çokça karşılaşmışsınızdır. Bu yanıtları veren kişi düşünüyor mudur sizce?
Yine akılla ilgili soruları ele alırken, insanın kendi kendisinden bahsetme hissi hiçbir zaman derinlerde değildir. “ Düşünmek nedir?” sorusunu, düşünmeden soramayız değil mi?
Peki en basit bir soruyu bile sorarken düşünme gereksinimi duyarız da;” Düşünmeden yaşayabilir miyiz?
Bilincin önemli bir emaresi olarak, canlının kendi çevresini değiştirme becerisi konu olduğunda, bugün hayvanların insan ölçüsünde olmasa da çevresini değiştirebildiği bilinmektedir. Peki biz insan olarak kendimizin ve çevremizin irademiz dışında değiştirilmesine müdahil olabiliyor muyuz?
Bilinç üzerine konuşuyoruz, Fransızca’da “bilinç” “conscience” kelimesiyle ifade edilir ve kelimenin bir anlamı da “ vicdan”dır. Yaşadığınız ülkeyi göz önüne getirin! Yaşamın pek çok noktasında ( adalette, eşitlikte, haklarda, özgürlüklerde) vicdan yoksa bilinç de yoktur diyebilir miyiz?
Dersek; bu ülkenin bilinçten/ akıldan yoksunlarca yönetildiğini söyleyebilir miyiz?
“Beyin manipülasyonlara açık mıdır? bu da son soru olsun.
Şimdi başa dönelim; “ Kafeste doğmuş kuşlar uçmayı hastalık olarak mı düşünürler?”
“Kuşlar” yerine “bazı insanlar “ desek özlü sözü kurtarmış olur muyuz?
Ne çok soru var değil mi? Üstelik, Paulo Coelho’nun; “Tam bütün cevapları bulduğunu düşünürsün, hoop sorular değişir.”sözü ortada dururken.
Mevlana ile bitireyim:
Farz etki yazdıklarımı anlayabildin
Ya anlayamadıkların?
Ya yazıp da sildiklerim?
Ya yazamadıklarım?
Bilgi notu:
* Zeitgeist; bir çağın düşünce ve duygu biçimidir. Bu kavram belirli bir dönemin özelliğini göstermekte, daha doğrusu bu özelliği gözümüzde canlandırmayı denemektedir.
Ya da ekşi sözlükteki ifadesiyle, Hegel’in meşhur ettiği sonraları Kuhn ve Popper okuyanların evet gerçekten de var böyle bir şey dedikleri ve anlamı zamanın ruhu olan almanca sözcük.
Kemal Ulusaler