Cumartesi yazıları…
Kemal Ulusaler…11 Temmuz 2020
Kadın kasaba girer; “ Bana 400 gr. Pastırma tartabilir misin?
Kasap; “ Tartarım tabii…Yeter ki sen pastırmayı getir.”
Anekdot gündeme cuk oturuyor kanısındayım. Akkasap Türkiye’sinde bir terazi var ama tartacak adalet yok. Yine de mahallemizin bir kasabı var ama.
Hal böyle olunca toplumun çoğu argo deyimle ” kafayı sıyırmış”…
Bir yanda adalet arayanlar, öte yandan ”Şükür Aya Sofya da ibadete açıldı” deyip mutluluktan uçanlar…
Mahallelimizi bu kadar mutlu edecek bir şeyi neden daha önce düşünememişler ona şaşırıyorum.
Aklıma nerden düştüyse “Sana Gül Bahçesi Vaad Etmedim” romanından (kendisi de bir Yahudi olan) Debi’nin bir cümlesi;
“ İnsan kaçık olunca bir Yahudi ya da kaçık bir putperest olmuş fark etmiyor.”
Aynı romanın kahramanı Debi – sıradan bir yurdum insanı da olabilir- devamla;
“ Bazen insan boyun eğmeyeceği bir şeyle savaşmak zorunda kalıyor ve deliliğin güvenli bir şey olduğu bir yere sığınıyor.” diyor.
Araya Vergilius girip; “ Non omnia possumusomnes / Hepimiz her şeyi yapamayız.”
“Deliliğe vurmak” diye bir deyim var değil mi?
Aklın hegemonyasından kurtulmak belki de bir sığınak kim bilir?
Aklın hegemonyasından kurtulanlar ile aklın hegemonyasına tabii olanlar arasında aslında pek çok ortak nokta var. Hele hepimiz hegemonyanın sınır çizgilerinde yaşıyorsak.
Mesela, korku. Her ikisinde de ortak. “Yalan korkunun tortusudur” derler. Doğruysa eğer, yalanla beslenen mahallemizin muhtarı da sınır çizgilerinde.
**
Akil adam sordu; “ Oruç musun?
Aklın Hegemonyasından Kurtulmuş ( AHK); “ Hayır. Ben Müslüman değilim.”
A.adam;” Nesin peki? Hıristiyan mı?”
AHK:” Yok. Newtonistim. “
A.Adam şaşkın:”Nee? O, ne?
AHK:”Newtonist işte. Yer çekimine inanıyorum ben. Sen inanmıyor musun?”
A.adam daha da şaşkın;”Hııımm. Eee, evet. İnanıyorum.”
AHK: “ İşte bak, sen de bizdensin. Biz çoğuz bu dünyada, hem de pek çok. Ama bilmiyorlar. Sen bile…”
A.adam yanıt bulamayıp kızarak;” Cehennemliksin sen…”
AHK:”Bak hemen yargıladın beni ve kestin cezayı. Belki Cehennemde bile merhamet vardır. Ama sen de yok. “
A.adam ; “Sonsuza dek yanacaksın.”
AHK:”Ödül yoksa ceza da yoktur. Sonsuz ceza olmaz. Diyalektiğe aykırı bu. Salt Cehennem rutinleşmiş normaldir.”
A.adam; “Korkmuyor musun?”
AHK:”Cehennemin eşiğine gelmiş kişilerin Şeytan’dan ödü kopar.Zaten Cehennemin içinde olanlar içinse Şeytan özel biri değildir. Hayır korkmuyorum.”
Akil adamın sohbeti çekilmezdi. Oksijeni tükenmekte olan bir dalgıcın su yüzeyine çıkma isteğinden daha baskındı sohbetten sıvışma isteği. Ve çıktı…
Aklı kör olanlarla sohbet ne zordu. Ama hey hat, zihni kalın kabuklu olanlar da mahallenin en mutlularıydı…
Nazım da onlar için,
“Kör olmak ne iyi şeydir,
Ne güzeldir sevmek karanlığı” dememiş miydi.
Yazının burasında lafa karışmadan edemiyorum. Soruyorum aklın hegemonyasından kurtulmuşa;” Sen de sever misin karanlığı?”
AHk:”Yok.” diyor.” Ben alacakaranlığı severim, her şeyi anlatır bana. Hem gündüzü hem geceyi. Ama sabahın alacakaranlığını…Kuşların çılgınca ötüştüğü…Amma velakin, akşamın alacakaranlığını da koyamam bir kenara. Hani o Abbas’ın beklediği…”
**
Ahh bu akıl, bakın neler ediyor insana. Oysa, mahallenin hallerini yazmak üzere çıkmıştım yola.
Adam arkadaşı ile Agop’un Meyhanesi’nde buluşacak, sözleşmiş. Ama kente yabancı.Yol kenarında bir camiye girip abdest için hazırlanan birine soruyor;” Agop’un Meyhanesi’ne nereden gidilir?”
Hacı:” Agop’un Meyhanesi’ne gidecek olsam.” demiş.” Yola buradan başlamazdım.”
Ehh işte böyle. Varılacak hedef için başlangıç noktası önemliymiş demek. Haftaya doğru noktadan başlamak üzere:
Ayaklarınız sıcak, zihniniz aydınlık olsun…
Kemal Ulusaler