Home / KÜLTÜR - SANAT / Bir mülteci filminden öte; KEFERNAHUM…

Bir mülteci filminden öte; KEFERNAHUM…

Dünya bir yandan Korona virüs salgını ile uğraşırken diğer yandan da salgının güncel etkileri, değiştirdikleri ve gelecek değişimler üzerine kafa yoruyor. İşin korkutucu tarafı, yani korona virüs salgını sonrasını tartışırken aklımıza getirmek istemediğimiz ve çok az konuşulan kısmı, “sonrası olacak mı?”  sorusu…

Umarım süreğen hale gelmez.

Bilindiği üzere kapitalizmin besleyici, yönlendirici, raportör örgütleri ( Dünya Bankası, BM- UNDP, Uluslararası Enerji Ajansı,  IMF, Dünya Ekonomik Forumu vb…) periyodik olarak öngörü raporları hazırlar ve sunarlar. Son yılların gelecek projeksiyonlarında olası üç küresel soruna dikkat çekiyorlar;

1-İklim Değişikliği,

2-Göç ve Mülteci sorunu,

3- Büyüyen eşitsizlik…

Kimi bilim insanları Korona Virüs Salgınını zaten iklim değişikliği ile bağlantılı olduğunu belirtmekteler.

Görünen o ki,  öngörülen mülteci ve eşitsizlik sorunları salgından sonra dünyayı etkisi altına alacak ekonomik krize bağlı olarak çok daha yakın ve can yakıcı hale gelecek.

Küresel eşitsizlik daha da artarken göç dalgaları daha da büyüyüp, mülteci sorunu her ülkeyi yakından ilgilendirir olacak. Artan işsizlik karşısında ilk hedef mülteciler olacak. Irkçılık yükselirken, eşitsizliğin  yarattığı çalkantılı hal çatışmalara dönecek ve otoriter yapılar daha da saldırganlaşacak.

 

Burada bu sorunlardan Göç ve Mülteci olgusuna dikkat çekmek isterim. Bu konuda yapılacak çalışmalar küresel düzeyde hızla ele alınmalıdır. Şüphesiz kapitalizm kendi yarattığı bu sorunu çözemeyecek/ çözmeyecektir.

Bu konuda çalışan pek çok kitle örgütü mevcut. Ama toplumda henüz önemli bir farkındalık yaratılabilmiş değil. İnsanların dikkatini çekmek için önce bir miktar sarsmak gerekiyor kanısındayım. Bir vicdan muhasebesine zorlamak gerek insanları. Her ne kadar H.Ziya Işaklıgil;”İnsanlar tuhaftır, fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa, mutlaka en evvel vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar.” dese de, ben her insanın kuytusunda bir yerde insana ilişkin olumlu bir cevher bulunduğuna inanırım. Az ya da çok…

Bu sarsma konusuna gelince; en etkili araçlardan biri de sanat olsa gerek. Özellikle sinema…

Konu üzerine yapılmış pek çok eser bulunmakta. Bunların bazılarını öne çıkarmak, olabildiğince geniş kitleye önermek, izlenmesini sağlamak görevimizmiş gibi geliyor bana.

Bu konuda yapılmış filmlere bir sonraki yazımda değinecek ve bir liste sunacağım.

Önce en son izlediğim filmden başlayayım; Kefernahum (Capharnaum) 2018 yapımı. Yönetmeni, Nadine Labaki ve oyuncuları da –hepsi amatör – Zain Al Rafeea, Yordanos Shiferaw, Boluwatife Treasure Bankole .

Yönetmen ve senarist Nadine Labaki’nin anlattığı bu hikaye  Lübnan’da geçer, ancak film her karesiyle atıfta bulunduğu karmaşa ve kaosu izleyiciye aksettirir.

Yönetmen kendisi ile yapılan bir röportaja şöyle bir giriş yapıyor:  “Önce şununla başlayalım; “Kefernahum” adının önemi nedir?

Kelime aslen Fransızcadan. “Kefernahum” kaos anlamına geliyor ve Fransız edebiyatında kaosu ifade etmek için kullanılıyor. İncil’deki bir köy ve çok kaotik olduğu için lanetlenmiş. Ve tarihe baktığımızda daha sonra kaosu, cehennemi, kargaşayı ifade etmek için kullanmaya başlamışız. O dönem saplantılı olduğum farklı temaların tamamını tahtaya yazdığımda filmin adı senaryoyu yazmaya başlamadan önce ortaya çıkmıştı. Burada çocuk hakları, bu çocuklara yapılan adaletsizlik, sınırların absürtlüğü ve var olduğunuzu kanıtlamak için bir belge gerekmesi gibi şeyler yer alıyordu. Bunların hepsini tahtaya yazdım ve tahtaya baktığımda bu “Kefernahum” gibi dedim; “Bu cehennem ve biz de cehennemde yaşıyoruz”. Filmin adı işte böyle ortaya çıktı.”

Tam da Labaki’nin dediği gibi cehennemde yaşıyoruz. Filmde geçen olaylar hiç de yabancı gelmiyor bize. Hemen her gün çocuk istismarına yönelik haberler, çocuk gelin haberleri, sokak çocukları, çocuk işçiler… Arabamızda kırmızı ışıkta durunca kafamızı çevirdiğimizde göz göze geldiğimiz çoklardan biri pekala Zain olabilir. Bodrum sahillerinde gördüğüm arkada kalmış eşyalar, bebek bezleri, ilaç kutuları, delinmiş botlar hiç de yabancı olmadığım şeyleri görür gibiydim film boyunca.

Filmde rol alanlar tamamen amatörler.( avukat rolündeki  Labaki dışında). Bunlardan baş roldeki Zain     ( Zeyn) müthiş bir iş çıkarmış. Ben hayran kaldım. Zaten bu rolüyle de pek çok ödüle layık görüldü. Zain Al Rafeea, yanı başımızdaki içsavaştan komşumuz Suriye’den Lübnan’a kaçan bir mülteci çocuk. Nasıl rol aldığına/seçildiğine gelince, onu da adı geçen röportajdan yönetmen Labaki’den dinleyelim:

Oyuncu seçimi çok uzun ve zorlu bir süreçti. İnsanlarla, çocuklarla mülakat yapmak ve çocuklarla sokakta konuşmak için Lübnan’ın her yerine giden bir oyuncu bulma ekibim vardı. Lübnan sokaklarındaki tüm çocukları gördüm, birçok çocukla mülakat yaptılar ve Zain de bunlardan biriydi. Kaseti gördüğümde – sokakta arkadaşlarıyla oyun oynuyordu -, filmde yer alacak kişinin o olduğunu anlamak gerçekten sadece iki dakikamı aldı. Gözleri ve diğer her şeyi… Yazdığım karakterin aynısıydı ve daha Zain ile tanışmadan 4 yıl önce bile yetişkinlerin suratına bağıran bir çocuğun yüzünü çizmiştim. İki görüntüyü birbiriyle kıyasladığınızda görüyorsunuz ki o kişi Zain. Ve bu, Zain’i tanımadan önce dahi böyleydi.”

Filme ilişkin notlar:

Film, dünya prömiyerini 71. Cannes Film Festivali’nde yapmış.

Festivalde Altın Palmiye için yarışan film, Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştı. “Kefernahum”, aynı zamanda festivalde Ekümenik Jüri Ödülü’ne de layık görülmüş.

Yabancı Dilde En İyi Film dalında Altın Küre’ye de aday gösterilen yapım, şu ana kadar farklı mecralardan toplam 21 ödül kazanmış durumda.

Film dört milyon dolar bütçe ile çekilmiş. Pek çok örneğinde olduğu gibi ( Turgut Yasalar’ın kulağını çınlatalım)para sorunu yaşanmış olup Yapımcı Khaled Mouzanar bütçesini yükseltmek için evini ipotek ettirmiş.

Capernaum, 4 milyon dolarlık bir üretim bütçesine karşı dünya çapında 68 milyon doların üzerinde uluslararası gişede hasılata kavuştuktan sonra, tüm zamanların en yüksek hasılatlı Arap filmi ve tüm zamanların en yüksek hasılat yapan Orta Doğu filmidir.

En büyük uluslararası pazarı, 54 milyon doların üzerinde sürpriz bir gişe rekoru kıran Çin’dir.

Müzikleri, Khaled Mouzanar’a ait olan filmin görüntü yönetmeni, Christopher Aoun.

Kurgu ise Konstantin Bock’a ait.

Çekimler altı ay sürüp sonuçta 500 saat harcanmış. 1,5 sene boyunca filmin süresini 2 saate kadar düzenlemeye yönelik çalışmalar yapılmış. Filmin ilk versiyonu 12 saat uzunluğunda. Yani epey uzun bir zaman aralığında çekim yapılıp yine uzun bir sürede kurgu ile uğraşılmış.

 

Film, II. Dünya Savaşı sonrası İtalya’da ortaya çıkan Yeni Gerçekçilik akımının ruhuyla çekilmiş. Filmin pek çok sahnesi gerçek mekanlarda çekilmiş. Sadece filmin gerçek mekânlarda çekilmesinden söz etmiyorum. Asıl önemli olan, filmin bütünündeki gerçekçilik duygusu… Eleştirmen Mehmet Açar’ın bu konuda; “Kefernahum” gibi filmlerin çekimleri görünenden daha zordur. Gerçek mekânlarda çekim yapmak, amatör oyuncularla, çocuklarla çalışmak ve en önemlisi o sahicilik hissini yakalamak sanıldığı kadar kolay değildir. Bir tür filminde yönetmen gerçekliği istediği gibi şekillendirerek seyirciyi etkisi altına alabilir. Görsel dünya kurmak için elinde birçok araç vardır… “Kefernahum” gibi filmlerde ise yönetmenin tek şansı gerçeklik duygusunu sağlam şekilde inşa etmektir. Nadine Labaki’nin, bunu hakkını vererek yaptığını düşünüyorum.” demekte.

 

Hazır Nadine Labaki adı geşmişken birkaç satır da yönetmenden söz edeyim.

1974 Lübnan doğumlu aktris-yönetmen-senaryo yazarı Nadine Labaki, kariyerindeki üç filmle de Cannes Film Festivali’ne katıldı. Kendisine şöhreti getiren ‘Caramel Sukkar Banal’,

Şimdi Nereye Gideceğiz/Et Maintenant On Va Ou’, 2011’de Belirli Bir Bakış bölümünde yarışan bir komedi idi. Labaki’nin bu iki filmi Fransa’da 500 bin kişi tarafından izlendi.

Nadine Labaki yönetmenliğini yaptığı üç filmin de senaryosuna katkıda bulundu, başrolünü paylaştı. Her üç filminin de zengin müziğinde Khaled Mouzanar’ın imzası var. Kefernahum’da da müzikler çok güzel. Doğu ile batı müziği çok iyi harmanlanmış…

 

Şimdi burada bu yazıyı sonlandıralım. Göç ve mülteci konusunu işleyen diğer filmlerde buluşmak üzere…

Kemal ULUSALER.

Check Also

Pandemi Günlerinde Şiir…

Berthold Brecht Biliriz nedir bizi hasta eden! Biliriz nedir bizi hasta eden! söylenir bizi senin …

2 comments

  1. Yola düşenlerin hikayesi yüzyıllardır bitmiyor;en ağırı son süreç olacak